İnsanlığın denizlerden ulaşım, haberleşme, doğal zenginliklerin kullanımı, doğal kaynakların çıkarılması ve işletilmesi gibi sebeplerle yararlanma isteği bu alanda hukuki düzenlemeler yapılması gereğini ortaya çıkarmaktadır. Deniz hukuku, genel olarak deniz alanlarının hukuki rejimini, çeşitli kullanımlarını ve denizdeki gemilerin seyrüseferini düzenleyen kuralların bütünü olarak tanımlanabilir. Deniz hukukunun temelini yüzyıllardır teamül kuralları oluşturmaktaydı ancak ekonomik ve teknolojik gelişmeler bu alanda yeni düzenlemeler yapılmasını zorunlu kılmıştır. Bu düzenlemeler bütün devletlerce yakından izlenmektedir çünkü bu düzenlemeler yeni siyasal ve ekonomik dengeler yaratmaktadır. Örneğin güncel olarak Doğu Akdeniz’de gerçekleşen olaylar ve Ege’de mevcut olan deniz sorunları. Ülkemizin konumu sebebiyle deniz hukuku alanındaki gelişmelerin yakından takip edilmesinde fayda vardır. Gerek komşumuz Yunanistan ile yıllardır süregelen Ege Denizi sorunları ; gerekse Rusya Federasyonu ile boğazlarımızdan geçişle ilgili yaşadığımız sorunlar deniz hukukunun gelişimini takip etmeyi özel olarak gerektirmektedir.
Deniz Hukuku’nun düzenlenmesine ilişkin ilk kurallar teamülî deniz âdetleridir. Deniz Hukuku uluslararası ilişkilerin kurulmasında bu âdetler ilk önemli etken olduğu için uluslararası karakterdedir ve bu adetler zamanla yazılı şekle dönüşmüştür. Deniz Hukuku alanında kanunlaştırma hareketleri 17. Yüzyıldan itibaren başlamıştır. Kanunlaştırmaya konu olan ilk metin 1681 tarihli Ordonnance sur la marine’dir. Bu hükümlere 1808 tarihli Fransız Ticaret Kanunu‘nda yer verilmiştir. Kanunlaştırma hareketlerinden en önemlileri Fransa’da 1681 tarihli düzenleme, Prusya’da 1794 tarihli kanun, Almanya’da 1861 ve 1897 tarihli kanunlar, Türkiye’de ise 1864 tarihli Ticareti Bahriye Kanunu ve 1893 tarihli Amerikan Kanunu (Harter Act) ve 1894 tarihli İngiliz Kanunu’dur.
- DENİZ HUKUKUNUN ANA BÖLÜMLERİ
Deniz hukuku kamu hukuku alanına giren uluslararası deniz hukuku ve özel hukuk alanına giren deniz ticaret hukuku olarak iki ana bölüme ayrılmaktadır.
Kamu hukuku en genel tanımı ile yöneten (devlet) ile yönetilenler (kişiler ve toplulukları) arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kolu olup, bu hukuk kolu devlet ile diğer kamu tüzel kişilerinin teşkilatlanışı ile işleyişine ve devlet ile kişiler arasındaki ilişkiler ile devletin diğer devletlerle ilişkilerine dair kurallar bütününden oluşur.
Özel hukuk ise kişilerin birbirleriyle ve toplulukları ile olan ilişkilerini düzenleyen hukuk kuralları oluşturur.
Deniz Kamu Hukuku genel olarak 6 bölümden oluşmaktadır:
- Deniz Devletler Genel Hukuku
- Deniz idare hukuku
- Deniz ceza hukuku
- Deniz sosyal hukuku
- Deniz Usul ve İcra-İflas Hukuku
- Mali ve Ekonomik Deniz Hukuku
Deniz Devletler Genel Hukuku ( Uluslararası Deniz Hukuku) :Devletlerarası egemenlik anlaşmazlıkları ile ilgili deniz hukuku dalıdır. Örneğin; karasuların genişliği, kıta sahanlığı, ekonomik bölge, abluka ve savaş halinde düşman veya tarafsız devlet gemilerine uygulanacak kuralları düzenler.
Deniz idare- yönetim hukuku : İlgili devletin denizde seyrüseferlerin kontrol edilmesi, denizde can ve mal güvenliğini sağlanması, gemilerin tescil edilmesi, gemilerin bayrak taşıması, muayene edilmesi ve ölçülmesi gibi konuları düzenleyen kurallardan oluşur.
Deniz ceza hukuku : Denizlerde seyrüsefer düzenliliğini ve can ve mal emniyetini korumak amacı ile düzenlenen hükümlerin ihlali halinde uygulanacak cezai yaptırımlara ilişkin kurallardır.
Deniz sosyal hukuku : Deniz hizmet sözleşmeleri, gemideki sosyal ve sağlıksal çalışma düzeninin sağlanması ve gemi adamlarının sosyal sigortaları konularını düzenler. Gemi adamlarının sosyal güvenliklerine ait olan hukuki kurallardan oluşur.
Deniz Usul ve İcra-İflas Hukuku : Deniz anlaşmazlıklarında yetkili mahkemenin belirlenmesi, gemilerin haczi, gemi imtiyaz ve ipoteklerinin paraya çevrilmesi, deniz raporunun alınması ve müşterek avarya dispeçinin onanması ile ilgili prosedürleri düzenler.
Mali ve Ekonomik Deniz Hukuku : Liman, şamandıra, fener resimleri, gemilerin işletilmesi ile ilgili bütün vergi ve harç sorunları, yurt dışından gemi alınması konusundaki kuralların düzenlenmesi gibi hususlarla uğraşan bir hukuk dalıdır.
Deniz Özel Hukuku
Deniz Devletler Özel Hukuku : Deniz hukuku alanındaki yasa ihtilafları ve uluslararası yetki anlaşmazlıkları ile ilgili hususları düzenler.
Deniz Ticaret Hukuku : Deniz seyrüseferi, özel hukuk alanında esas olarak kazanç amacı ile yapıldığından bu konu ile uğraşan hukuk dalı deniz ticaret hukuku olarak adlandırılmıştır. Deniz seyrüseferi ile ilgili özel hukuk alanına giren hükümlere Türk Ticaret Kanunu’nun 931 ile 1400. maddeleri arasında yer verilmektedir. Bazı ülkelerde ise, bağımsız Deniz Kanunları vardır. Örneğin; İtalya, İsviçre, Polonya gibi.
1- Uluslararası Deniz Hukuku
Devletlerarası deniz alanlarına ilişkin ortaya çıkan egemenlik anlaşmazlıkları ile ilgili deniz hukuku dalıdır. Uluslararası hukukta uyuşmazlıkların birçoğu denizde ulaşım konusunda çıkmaktadır. Deniz ulaşımında kullanılan en önemli araçlar gemilerdir. Gerek ticari gemilerin, gerek devlet gemilerinin uluslararası hukuktaki nitelikleri ve bunların denizlerdeki rejimine ilişkin temel kurallar ve bunlar üzerinde hangi devletin yetkili olacağı, gemilerin uyrukluğu gibi sorunlar deniz hukukunun uluslararası alanına dahil kabul edilmektedir. Uluslararası deniz hukukunun temel kaynağını örf ve adet hukuku oluşturur. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra deniz alanlarının gittikçe artan siyasi ve ekonomik önemine paralel olarak Birleşmiş Milletler Örgütü öncülüğünde deniz hukukuna yazılı bir biçim verme çalışmaları başlamıştır. Bu çalışmaların ürünü olarak 29 Nisan 1958 tarihli Cenevre Sözleşmeleri ve 10 Aralık 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi ortaya çıkmıştır.4 ana sözleşmeden oluşan 1958 tarihli sözleşme Cenevre’de imzalanmış olup , Türkiye bu sözleşmelere taraf değildir.
- 1958 Tarihli Cenevre Deniz Hukuku Sözleşmeleri
1- Kara Suları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi
2- Kıta Sahanlığı Sözleşmesi
3- Açık Deniz Sözleşmesi
4- Balıkçılık ve Açık Denizin Canlı Kaynaklarının Korunması Hk. Sözleşme
1982 Tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi
Hızla gelişen teknolojik ve ekonomik sorunlara deniz hukuku alanında birtakım yeni kural ve kavramların getirilmesi amacıyla , üçüncü bir deniz hukuku konferansı toplanıp, 1982 tarihli bu sözleşme ortaya çıkarılmıştır. Bu sözleşme, deniz hukuku konularını en ayrıntılı düzenleyen sözleşmedir. Cenevre Sözleşmesi’nde düzenlenmemiş hukuki boşlukları doldurmuştur.
B.M.D.H.S. 16 Kasım 1994’te yürürlüğe girmiş olup, günümüzde Avrupa Birliği ve 167 ülke taraftır. Ülkemiz bu sözleşmeye taraf değildir.
1936 Tarihli Boğazlar Rejimi Hakkında Montrö Sözleşmesi
Türk boğazları deyimi, coğrafi bakımdan İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı’nı kapsayan bir ifadedir. Türk boğazlarından geçiş, coğrafi ve stratejik konumları nedeniyle tarih boyunca sorun olmuştur. Türk boğazlarından geçişi düzenleyen Montrö Sözleşmesi 1923 Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin yerine imzalanmıştır. Sözleşme, 29 maddelik bir ana metin dört ek ve bir de protokolden oluşmaktadır. Sözleşmenin amacının, Türkiye’nin güvenliği ve Karadeniz’de kıyıdaş devletlerin güvenliği çerçevesinde boğazlardan geçişin düzenlenmesi olduğu belirtilmektedir.
Sözleşmeye göre tarafların geçiş ve ulaştırma serbestisi ilkesini tanıdıkları ve teyit ettikleri kabul edilmiştir. Bu serbesti 1960’lardan itibaren deniz trafiğinin son derece artması sonucunda çevre güvenliğini tehdit eder hale gelmiştir. Türkiye geçiş güvenliği ve deniz kirlenmesinin önüne geçmek amacıyla geçiş hakkının özüne dokunmamak şartıyla, bazı trafik düzenlemeleri yapma yoluna giderek 2 adet Boğazlar Tüzüğü’nü yürürlüğe koymuştur.
2- Deniz Ticaret Hukuku
Deniz ticaret gemilerinin seyrüseferiyle ilgili olarak kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen deniz hukuku dalıdır.
Deniz ticaret hukukuna ilişkin hükümler 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun beşinci kitabında madde 931 ve madde 1400 arasında düzenlenmiştir. Türk hukukunun deniz hukuku ile ilgili hükümleri yalnız bunlar değildir :
- 815 Sayılı Kabotaj Kanunu
- 4922 Sayılı Limanlar Kanunu
- 854 Sayılı Deniz İş Kanunu
- 476 Sayılı Kara Suları Kanunu
- Denizde Çatışmayı Önleme Tüzüğü
- Gemi Adamlarının Yeterliliği ve Sayısı Hk. Tüzük
- Gemi Sicili Tüzüğü
- Gemi Bayrak Şahadetnameleri Hk. Tüzük
- Bir ülkenin deniz ticareti hukuku, onun teknolojik ve ekonomik yapısıyla yakından ilgilidir. Dünyada teknolojik ve ekonomik ilerlemeye paralel olarak ülkeler arasında ticari ilişkiler yoğunlaşmakta ve deniz yoluyla taşımacılık önem kazanmaktadır.
- Özellikle, deniz yolu ile taşımalar sırasında meydana gelen kazalar, deniz hukukunun sorumluluk açısından çözümlenmesi gereken birçok sorununu ortaya çıkarmaktadır.
- Deniz ticaret hukukunda çok önemli kaynak oluşturan uluslararası sözleşmelere örnek olarak şunlar sayılabilir:
- Deniz gemilerinin ihtiyati haczi hakkında Brüksel Sözleşmesi (10.5.1952)
- Devlet gemilerinin muaflığı hakkında Brüksel Sözleşmesi (10.4.1926)
- Ticari gemilerin asgari standartları hakkında Paris Sözleşmesi (28.1.1982)
- Gemi maliklerinin sorumluluklarının sınırlandırılması hakkında Brüksel Sözleşmesi (25.8.1924)
- Deniz alacaklarına karşı sorumluluğun sınırlandırılması hakkında Londra Sözleşmesi(19.10.1976 )
- Deniz yoluyla eşya taşıma hakkında Hamburg Sözleşmesi (31.3.1978)
- Yolcuların ve bagajların deniz yolu ile taşınması hakkında Atina Sözleşmesi(13.12.1974)
- Çatmada hukuki ve cezai yetki hakkında Hamburg Sözleşmesi (27.4.1979)
- Denizde arama ve kurtarma hakkında Hamburg Sözleşmesi (27.4.1979)
- Denizin gemilerden kirletilmesini önleme hakkında Londra Sözleşmesi (2.11.1973)
- Denizde can güvenliği hakkında Londra Sözleşmesi(1974, 1.5.1981)
- Denizde çatışmayı önleme uluslararası kuralları (COLREG) (Londra 20.10.1972, 1.11.1981)
- Gemilerin ihtiyati haczine ilişkin 1999 tarihli Cenevre Sözleşmesi
- DENİZ HUKUKUNUN FONKSİYONLARI
1- Çevrenin Korunması
Gelişen teknoloji ile birlikte yoğunlaşan deniz taşımacılığı denizde kaza olasılığını artırdığı gibi, doğanın ve deniz alanlarının sürekli kirlenmesine yol açmaktadır. Denizin ve çevresinin temizliği yaşamsal bir önem taşır. Deniz alanlarında meydana gelen kazalar sonucu dökülen zehirli ve tehlikeli atıklar denize kıyısı olan devletlerde tüm canlıların yaşadığı çevreyi bozarak yaşamlarına karşı bir tehdit haline gelmektedir. Bu tehdit deniz hukuku alanında birtakım düzenlemeler yapılmasını zorunlu kılmıştır.
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde yapılan düzenleme ile, devletlere deniz çevresini koruma ve muhafaza etme yükümlüğünü getirmiştir(B.M.D.H.S; m.192). Buna göre devletler, deniz çevresinin kirlenmesini önlemek, bir kirlenmeyi azaltmak veya kontrol etmek için gerekli olan ve sözleşmeye uygun olan bütün tedbirleri tek başına veya birlikte almak yükümlülüğü altındadır. Bu amaçla bölgesel veya global seviyede gerekirse iş birliğine gideceklerdir.
Üç tarafı denizlerle çevrili ve kirliliğe çok fazla maruz kalan ülkemiz denizleri açısından B.M.D.H.S hükümleri büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde deniz kazalarının en yaygın olduğu yer, dünyanın önemli bir geçit yeri olan İstanbul Boğazı’dır. Denizlerdeki gemilerin sayıca artması, ortalama büyüklük ve süratlerinin artması denizlerimizde yaşanan kaza sayısının artmasına sebep olmuş ve yaşanan tanker kazaları İstanbul için ciddi bir tehdit olmuştur. Söz konusu tehdidin oluşturduğu tehlikenin azaltılması amacıyla Türkiye 2 ayrı Tüzük hazırlamıştır(1994,1998). Bu tüzükler deniz trafiğini düzenleyici hükümler ihtiva etmektedir. Tüzükler yürürlüğe girdikten sonra meydana gelen kazalar azalmıştır.
2- Ekonomi
Uluslararası deniz hukuku ve deniz ticareti hukuku, bir ülkenin ekonomik gelişimi açısından önemli fonksiyonlara sahiptir. Gerek denizin doğal kaynakları ve zenginliklerinin işletilmesi, gerekse ticaret gemilerinin faaliyetlerinin düzenlenmesi deniz hukukunun ilgi alanına girer. Denizlerin doğal kaynakları , canlı kaynaklar (balık ve yüzen öteki canlılar) ve minerallerdir(petrol ve diğer madenler). İç sular, karasuları, balıkçılık bölgesi ve münhasır ekonomik bölgelerde bulunan canlı kaynaklardan yararlanma kıyı devletinin yetki alanına girer. Çünkü bu alanlarda egemenlik hakkından doğan bir yetkisi vardır.
Buna karşın , açık denizlerdeki kaynaklardan bütün devletlerin yararlanma imkanı vardır. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi mineral kaynaklardan yararlanmayı, iç sular, karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge kavramları aracılığıyla kıyı devletine bırakırken, bu bölgeler dışında kalan mineraller ve petrolü ‘’insanlığın ortak mirası’’ olarak kabul etmektedir. Türkiye bu sözleşmeye taraf olmadığı için kendisi açısından bu hükümlerin bir bağlayıcılığı yoktur. Ancak, ulusal çıkarlarımızın korunması için sözleşmenin iyi bir şekilde değerlendirilmesi ve teamül haline gelen veya gelebilecek kurallarının tespiti ile bunlara karşı tedbirler alma imkanlarını araştırmak zaruridir.
3- Uluslararası politika
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye, uluslararası politika alanında birçok sorun ile karşılamıştır. Günümüzde hala devam eden Kıbrıs Sorunu ve Ege sorunları çözüm beklemektedir.
Ülkemizin Ege’de deniz alanlarına ilişkin olarak, komşumuz Yunanistan ile var olan anlaşmazlıklarının başında kıta sahanlığı ve kara sularının sınırlandırılması konuları yer almaktadır. Bunların dışında adaların silahlandırılması ve Kıbrıs konusu da önemli uyuşmazlıklar olarak devam etmektedir.
Rusya Federasyonu ve Yunanistan ile ülkemiz arasındaki uyuşmazlıkların çözümü bakımından uluslararası deniz hukuku son dere önemlidir. Üç tarafı denizlerle çevrili ve stratejik önemi oldukça fazla olan boğazlara sahip ülkemizde deniz hukukundaki gelişmelerin yakından takip edilmesi ve hatta bu alanda kurallar yaratma çalışmalarının yapılması zorunludur. Deniz yoluyla yapılan ticaretin giderek arttığı bir dönemde ülkemizin gelişebilmesi için deniz ticaretine ilişkin hükümlerin ve bu konudaki uluslararası antlaşmaların gereğince araştırılması ve yaşama geçirilmesi hayati önem taşımaktadır.
AV. SADET AYDIN
Deniz Hukukuna Giriş