Dünyada Sanayi Devrimi sonrasında insanların refah düzeyleri artmış ve gelişen teknoloji ve yapılan buluşlarla insanın yaşamı kolaylaşmış ve insanoğlu kendine ayıracak daha çok boş zaman bulmuştur. Hal böyle olunca, özellikle gelişmiş ülkelerdeki refahı yüksek kesim içinde eski kaşiflerin yapmış olduğu deniz üzerindeki gezilere olan ilgi yeniden canlanmıştır.
İlk kez “Deniz Aşırı” yolcu taşımacılığı
1889 yılında dünyada ilk kez deniz aşırı yolcu taşımacılığını başlatan Black Ball şirketi A.B.D.’den İngiltere’ye düzenli seferler düzenlemiştir. “The Peninsula and Oriental Stream Navigation” (P&O) şirketi 1844 yılında, eğlence amaçlı deniz gezisini sunarak başlangıç yapmış, takip eden yıllarda Amerikan menşeili ilk deniz gezisi, 1867 yılında New York’tan hareket eden buharlı gemi “Quacker City” ile yapılmıştır. Bu gezinin reklamı “Kutsal Topraklar, Mısır, Kırım, Yunanistan ve aradaki istenilen yerlere gezinti” olarak yapılmış, müşterilerin ilgisini çeken, kişinin değişik yerlere göreceli olarak kolay ve güvenli bir şekilde gezi edebilmesi düşüncesi pazarlanmıştır. 1904’te P&O ilk modern tarzda gemi gezilerini sunarken, 19. ve 20. yy başlarında okyanuslar arası geziye Avrupa-Kuzey Amerika ve Büyük Britanya-Avustralya-Yeni Zelanda arasındaki dev yüzen otellerle yolculuk yapan ayrıcalıklı insanların gezileri olarak bakılmaktaydı. Britanya ve Alman şirketleri arasında pazar payı için bir yarış ön plana çıkmaktaydı. İngiliz White Star Line şirketi daha sessiz ve güvenli bir gezi sağlayan diğer bütün gemilerden daha büyük yüzen saray denilen “Olympic”, “Titanic” ve “Britanic” ile hızla büyüyen pazarda öncülüğü ele geçirmek istemekteydi. İlk geminin 1911 yılında yaptığı ilk yolculuk çok başarılı olsa da, daha sonra gemicilik tarihinin en büyük trajedisine neden olacak Titanic 2228 yolcu ve mürettebat ile 1912 yılında buzdağına çarparak battı. Trajik Titanic kazasından sonra, transatlantik rotalarını daha güneye kaydırmak, gemilerde su geçirmez gemi bölgelerini yükseltmek ve daha fazla cankurtaran botunun ilavesi gibi yolcu güvenliği ile ilgili değişiklik yapılmıştır.

1.Dünya Harbinin başlamasıyla
I.Dünya Savaşı’nın başlamasıyla deniz yoluyla yolcu taşımacılığı kesintiye uğramıştır. Yolcu gemileri, asker taşıtları ve zırhlı ticaret gemileri haline dönüştürülmüşlerdir. Savaştan sonra, günümüz gezi gemilerine benzeyen yeni tasarımlı gemilerin yapımına doğru ilk adımlar atılmıştır. Daha fazla gemi yapıldıkça, daha büyük, daha konforlu ve hatta lüks hale gelmişlerdir. Güverte tenisi, bilardo, maskeli balo ve diğer aktiveler düzenlenmiştir. Bu yolla okyanuslar arası gezi eden gemilerin heyecan verici yerler olduğu imajı yaratılmıştır. Bunun sonucunda bu dönemdeki transatlantik geziler, dünyanın her yerinden, zengin, güçlü ve ünlü insanları kendisine çekmiştir. Okyanuslar arası geziler, korkulan, konforsuz ve yaşamı tehdit eden bir tecrübe olmaktan çıkıp muhteşem bir geziye dönüşmüştür. Bu arada mevsimsel deniz gezileri, İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya’dan İskandinavya ve Akdeniz’e doğru yurt dışında olma tecrübesi yerine, ziyaret edilecek limanları vurgulanarak yapılmaya başlandı. Cunard Denizyolları en büyük ve en ünlü iki gemisini, “Queen Mary”(1934) ve “Queen Elizabeth”i (1940) suya indirdi ki, bunlardan ikincisi 1992 yılına kadar yapılan en büyük yolcu gemisi idi. İki savaş arasında deniz gezisi daha popüler hale gelmeye başlamıştır. Avrupa deniz gezisi pazarı eğer II. Dünya Savaşı araya girmese kesinlikle daha iyi ve daha hızlı gelişirdi. Savaştan hemen sonra, transatlantik taşımacılığı için bir talep patlaması oluştu ki, konfor ve kolaylığa sahip bireysel bakımın yanı sıra, hizmet ve mutfak bakımından en üst seviyede hizmet vermeyi amaçlayan modern yolcu gemileri 1957 yılında hizmete girdi. 1960’lı yıllarda özellikle büyük jetlerin ortaya çıkışı deniz yolcu taşımacılığına olan talebin önemli ölçüde azalmasına neden oldu. Uçaklar transatlantik yolcu taşımacılığı için kullanılmaya başlandıktan sonra, pek çok denizyolu şirketi yolcu taşımacılığı hizmetlerine son vererek, gezinin tatil kısmına yoğunlaştılar gemileri özel amaçlı olarak tasarlanmış gezi gemileri haline getirdiler.

Gemiler değişik faaliyetleri kapsayacak şekilde genişletildi, genel olarak daha büyük ancak eğlence ve kolaylık tesislerine daha fazla imkan sağlamak açısından kamara büyüklükleri azaltıldı. Artık gemilerde bakım ve idame, güvenlik ve hijyene daha fazla önem verilmektedir. Bu alanda 1966’da Norwegian Caribbean Lines, 1967’da Royal Caribbean Cruise Lines (RCCL), Costa Crusier şirketleri kruvaziyer işletmeciliğinde bir devrim yaratmıştır. 1980’lere gelindiğinde televizyondaki “The Love Boat” dizisi gibi yoğun reklam ve tanıtım faaliyetleri sonucunda kruvaziyerlerde talep fazlalığı ve kapasite yetersizliği görülmeye başlandı. O dönemde bir kamara ayırtmak imkansızdı. Yeni kruvaziyer siparişleri veya eski gemilerinin genişletilmesi 1990’lı yıllarda yatak kapasitesini arttırdı ve yatak başına düşen maliyetler azaldı. Bu anlamda kruvaziyer turizmi gemi inşa sektöründe de hareketliliğe yol açtı. Günümüzde değişik demografik pazar kesimlerinde ürün farkındalığı yaratılmış, pek çok kruvaziyer firması ilk defa deniz gezisine çıkacak müşterilere yönelmiştir. Buna karşın büyümedeki artış daha çok Kuzey Amerika pazarıyla sınırlı kalmıştır. Bunun nedeni Amerikan pazarında yoğun reklam ve imaj kampanyaları yapılırken Avrupa’da ve dünyanın geri kalanında bu yeni tatil deneyiminin göz ardı edilmesi şeklinde düşünülebilir. Fiyatlarda indirime gitmek, gelir elde etmek ve pazar payını elde tutmak için tek etkili pazarlama aracı olarak görülmektedir.
Günümüzde kruvaziyer turizmine olan ilgi
Kruvaziyer turizminde günümüzdeki en önemli gelişme küreselleşmedir ki; kruvaziyer operatörlerinin dikkatlerini geleneksel bölgelerin dışına çevirmeleri ve ABD ve Kanada dışındaki pazarlara girmek, buradaki tüketicilere ulaşmak olarak iki noktada temel stratejiler belirlenmektedir. Bunun sonucu olarak genelde Karayipler’de görülen yeni kuşak gemiler 1998 yılında başlayan trendin devamı olarak Güney ve Kuzey Avrupa kıyılarında daha çok görülmektedirler. Dünyada uygulanmakta olan kruvaziyer programlarının büyük çoğunluğu Amerika kıtasındaki 7 günlük seferlerden oluşmaktadır. Bunun başlıca nedenlerinden biri fiyatların süre ve mesafe ile orantılı olarak uygun seviyelerde oluşması ve tatile ayrılan zaman açısından sıkıntı yaratmamasıdır. Ancak kruvaziyer müşterilerinin % 80 civarındaki bölümü Kuzey Amerikalılardan oluştuğu ve bunların Avrupa/Akdeniz’e ulaşmak ve geri dönmek için uzun uçak yolculukları yapmak zorunda olmaları nedeniyle Akdeniz dahil Avrupa kıyılarında 7 günlük programlar Amerikalı tüketiciye hitap etmemektedir. Bu durum son birkaç yıldır değişme eğilimine girmiş olup, bu şirketler Avrupalı yolcularla gittikçe daha fazla ilgilenmeye başlamışlar.
Kruvaziyer gemi yolcularının limanlardaki harcamalarının yüksekliği ise bu pastadan pay almanın önemini açıkça ortaya koymaktadır. Limanların fiziki alt yapılarını, hem gemi sayısındaki artışı, hem de gemi boyutlarındaki büyümeyi karşılayabilecek şekilde geliştirmeleri, servis kalitesi ve güvenlik konusunda operatörlerin gereksinmelerini karşılayacak standarda ulaşmak artarak daha önemli bir hale gelecektir. Bu durum göze alındığında gelecekte yolcu değişimi yapılan limanların diğerlerine oranla 10 ila 14 misli daha karlı çıkacağı, bunlar arasında da turistik albeni ve arz bölgesi yanında kaliteli liman hizmetleri, yeterli ve kaliteli hava ulaşımı, konaklama imkanları ve trafik, yol gibi alt yapı ile de desteklenmiş olan limanların öne çıkacağı görülmektedir.

Kocaeli Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Doç. Dr. Yasemin Nemlioğlu Koca’nın ders notlarından alınmıştır. Kendisine teşekkür ederiz.