“Dünya Çocuk Hakları Günü, çocukların yalnızca bugün değil her gün değer görmesi gerektiğini hatırlatır. Onların güvende, özgür ve mutlu bir dünyada yaşaması hepimizin ortak görevidir. Her çocuğun sesi duyulmalı, hakları korunmalıdır. Çünkü bir toplumun gerçek gelişimi, çocuklarına verdiği değerle ölçülür.”
Minik Sesler (Little Voices) – 2010
Minik Sesler, Kolombiya’da yaşanan şiddet ve toplumsal karışıklık içinde büyüyen 8–13 yaş arasındaki evsiz çocukların gerçek hikâyelerini anlatan bir animasyon belgeselidir. Film, çocukların kendi sesleriyle yaptıkları konuşmalar ve onların çizimleri üzerine kuruludur.
Belgesel, çocukların yaşadıkları travmaları, hayallerini, korkularını ve dünyayı nasıl algıladıklarını onların kendi ifadeleriyle aktarır. Hikâyeler, çocukların çizimleri üzerinden animasyonla canlandırılır. Böylece izleyici hem Kolombiya’daki çatışma ortamının çocuklar üzerindeki etkisini hem de çocukların hayatta kalma mücadelelerini içten, samimi ve çarpıcı bir şekilde görür.
Kısaca: Minik Sesler, savaşın ortasında kalan çocukların gözünden dünyayı anlatan, çizimler ve gerçek ses kayıtlarıyla duygusal bir belgeseldir.
Pikolo, Daha İyi Bir Geleceğe Büyümek – 2013
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), fındık tarımındaki çocuk işçiliğinin büyük bir sorun olduğunu tespit etmiş ve bu kapsamda 2013 yılının Ağustos ayında Ordu ilinde bir araştırma ve proje başlatmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile ILO Türkiye Temsilciliği iş birliğinde yürütülen “Ordu İlindeki Mevsimlik Fındık Tarımında En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Projesi”, mevsimlik tarımdaki çocuk işçiliğiyle mücadelede etkin bir model olmayı hedeflemektedir.
Projenin öncelikleri; ilkokulda tarım işçiliği nedeniyle eksik kalan konuların takviye edilmesi ve 16 yaşından küçük çocukların tarım işinden çekilmesidir. Projedeki çocuklara ön eğitim verilerek “ben okumak istiyorum” düşüncesi kazandırılmış; özellikle ailelerini ikna edebilen kız çocukları katılım sağlamıştır.
Kısaca: Pikolo, daha iyi bir geleceğe büyümek belgeseli Türkiye’deki mevsim işçiliği yapan çocuklarla ve çalışanlarla Fındık Tarımında Çocuk İşçiliğinin Sonlandırılması Projesi’ni anlatır.
Pikolo 2, Bir Yaş Daha Büyümek ( One Year Older) – 2014
Pikolo 2: Bir Yaş Daha Büyümek” belgeseli, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından fındık hasadında çocuk işçiliğini ortadan kaldırmak için yürütülen projenin uygulama sürecinin katmanlarına odaklanmaktadır. Belgesel, 2013 hasat mevsiminde çekilen ilk filmin devamı olarak, 2014 hasat mevsiminde yapılan çalışmaları belgelemektedir.
Belgeselde çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik projenin kritik adımlarından olan, ailelere, tarım aracılarına ve bahçe sahiplerine yönelik gerçekleştirilen danışmanlık ve bilgilendirme çalışmaları detaylıca belgelenir. Aynı zamanda proje kapsamında gerçekleştirilen bahçe ve sosyal yaşam alanı ziyaretlerini de kapsamaktadır.
İlk belgeselin aksine, “Pikolo 2” uzmanların yorumlarından oluşan bir metin yerine, uzman röportajlarından oluşan bir anlatıma sahiptir, bu da projenin ilerlemesini ve etkilerini daha derinlemesine anlamamıza yardımcı olur.
Kısaca: Mevsimlik tarımda çocuk işçiliği sorununun nedenlerine tanıklık etmeye devam ederken, projenin bir yıllık ilerlemesini ve çözüm yollarındaki somut adımları göstermektir.
Kefernahum (Capernaum, 2018)
Kefernahum, Lübnan’da geçen etkileyici bir dram filmidir. Film, 12 yaşındaki Zain adlı bir çocuğun yaşadıklarını merkeze alır.
Zain, aşırı yoksulluk içinde, kalabalık bir ailede büyür. Ailesi tarafından bakılmadığını, sürekli çalışmaya zorlandığını ve kardeşlerinin de benzer şekilde ihmale uğradığını görür. Özellikle küçük kız kardeşi Sahar’ın çok küçük yaşta evlendirilmesine tanık olması, Zain’i derinden etkiler. Bunun önüne geçemediğinde aileden kaçmaya karar verir.
Kaçtıktan sonra Etiyopyalı bir göçmen kadın olan Rahil ve onun bebeği Yonas ile tanışır. Zain, Rahil’in yokluğunda bebeğe bakmaya başlar ve ona ağabeylik yapar. Ancak Rahil’in yasadışı göçmen olduğu için tutuklanmasıyla Zain bir anda yalnız kalır ve hem kendisinin hem de bebeğin hayatta kalması için mücadele etmek zorunda kalır.
Yaşadığı tüm bu acılar ve zorluklardan sonra Zain, devlet tarafından koruma altına alınır. Hikâyenin çarpıcı noktası ise Zain’in kendi anne-babasına karşı “beni dünyaya getirdiler ama bakamadılar” diyerek dava açmasıdır. Bu dava, filmde çocuk hakları, ihmal, yoksulluk ve sistemsel sorunlara güçlü bir eleştiri olarak sunulur.
Film, çocukların sesini duyurmayı amaçlayan sert, gerçekçi ve duygusal bir hikâye anlatır.
UP (Yukarı Bak)
78 yaşındaki Carl Fredricksen, çocukluğundan beri tanıdığı ve sonrasında evlenip ömür boyu yanında olan eşi Ellie ile her zaman Cennet Şelaleleri’ne gitmeyi hayal etmiştir. Ama hayatın yoğunluğu, para sıkıntıları ve yılların hızlı geçmesi yüzünden bu hayali bir türlü gerçekleştiremezler. Ellie hastalanıp öldüğünde Carl çok üzülür ve onun yarım kalan bu hayalini tek başına olsa bile tamamlamak ister. Bunun için evine binlerce balon bağlayıp eviyle birlikte gökyüzüne uçarak Güney Amerika’ya doğru yola çıkar.
Ancak Carl kısa süre sonra yolculukta yalnız olmadığını anlar. Aşırı meraklı, konuşkan ve iyimser 8 yaşındaki doğa kaşifi Russel yanlışlıkla evin verandasında kalmış ve onunla beraber gelmiştir. Mecburen bir ekip olurlar ve yol boyunca konuşan köpekler, dev bir kuş ve yıllardır kayıp olduğu sanılan ünlü bir kaşif gibi bir sürü ilginç olayla karşılaşırlar. Bu maceralar sırasında Carl hem Ellie’nin hayalini gerçekleştirmeye çalışır hem de Russel’la istemeden de olsa yakınlaşmaya başlar.
Sonunda Carl, gerçek maceranın sadece Cennet Şelaleleri’ne gitmek olmadığını, Ellie’nin aslında onun hayata tutunmasını istediğini fark eder. Ellie’nin hayali tam olarak yerine gelmese bile Carl, Russel’la yeni bir başlangıç yaparak geçmişi bırakıp ileriye bakmayı öğrenir.
Torosların Eteğinde Bir Yaşam: Suha Arın ve Tahtacılar
Yönetmen Suha Arın, Torosların eteğinde yaşayan Tahtacılar topluluğunun derin sorunlarını irdelemek üzere bir belgesel hazırlığına girişir. Ancak sponsor bulamayınca, bankadan kredi çekip tamamen öz sermayesiyle bu zorlu yolculuğa çıkar. Karşılaştığı hikaye, bize Türkiye’nin çarpıcı bir toplumsal gerçeğini sunar: Tahtacılar, sigorta güvencesi olmayan, sosyal destekten yoksun ve dışlanmış bir halktır. Seslerini duyurmak için bağırmış olsalar da, çığlıkları yankılanıp tekrar kendilerine dönmüştür. Çocukları çoğunlukla ilkokulun ötesini göremez; hayata, babalarının izinden giderek, ellerinde bir ağaçla başlarlar. Okumak, onlar için maddi olarak aşılması zor bir engeldir ve ellerinden gelen tek şey, var olan düzene uyum sağlamaktır.
Bu topluluğun kalbinde, 12 yaşındaki Fatma yer alır. Fatma, Tahtacı ailesinin tek kızıdır; annesi hasta, babası tahtacıdır ve abisi de ortaokuldan sonra babasının yanında kalmıştır. Fatma 12 yaşında olmasına rağmen, düşünceleri ve konuşmaları yaşına göre beklenmedik bir olgunluktadır. Çocukluğunu yaşayamadan üstlendiği sorumluluklar, onun çocukluğuna aykırıdır: Sabah babasıyla ormana gider, akşam eve gelir gelmez ev işlerini yapar ve yaşından fazla yemek tarifi bilir. En sevdiği yemekler ise lokantadaki yemeklerdir. Okul okumak istemektedir ve hayali, memur olup sosyal güvenceye sahip olmaktır. Fatma’nın henüz bir çocukken “sosyal güvence” gibi bir kavramı bilmesi, onun erken yetişkinleşmek zorunda kaldığının acı bir kanıtıdır. Zira refahın olmadığı yerde, çocuklar erken büyür.
Moana(2016)
Moana, özellikle çocukların ama aslında her yaştan insanın ilgisini çeken bir animasyon filmidir. Hikâye eski zamanlarda Güney Pasifik’teki adalarda geçiyor. Moana, küçüklüğünden beri denize karşı garip bir ilgi duyan, meraklı ve cesur bir genç kızdır. Ailesi ise eskiden yıllarca denizlerde yolculuk yapmalarına rağmen artık denize çıkmayı tamamen bırakmıştır. Babası da Moana’nın denize yaklaşmasını istemez, çünkü başına bir şey gelmesinden korkar.
Fakat Moana kendini adaya sıkışmış gibi hisseder. İçinden bir ses sanki ona sürekli denize gitmesini söyler. Bir gün adadaki hayat bozulmaya başlar; yiyecekler çürür, balıklar kaybolur. Kimse nedenini çözemeyince Moana artık dayanamaz ve gizlice denize açılmaya karar verir. Bu yolculukta doğaüstü güçleri olan yarı tanrı Maui ile karşılaşır. İlk başta aralarında bazı anlaşmazlıklar olsa da zamanla birbirlerine alışıp birlikte hareket ederler.
Moana, bu macera boyunca hem kendini hem de atalarının gerçek hikâyesini öğrenir. Zorlu olaylardan sonra Maui ile birlikte adayı tehdit eden laneti ortadan kaldırmayı başarırlar. Ada eski güzelliğine kavuşur. Moana da sonunda kim olduğunu ve ne istediğini daha iyi anlar ve halkının yeniden denizlere açılmasına öncülük eder.

