TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI,HUKUK DÜZENİ VE HUKUKUN TANIMI
“HUKUK” sözcüğü Arapçadan gelen ve “Hak” sözcüğünün çoğulu olan bir kelimedir. Yani Arapçada“ Haklar ”anlamında görmek gerekir. Ancak günümüzde yeni hukuki düzenlemelerde haklar anlamında kullanılmadığı gibi “hak” kelimesi de kanun ve adetlerin tümü anlamında kullanılmamaktadır. Hak sözcüğü artık hukuksal bir yapıyı ifade anlamında kullanılmaktadır (mülkiyet hakkı, telif hakkı… gibi). Türk pozitifi hukukunda hak ve hukuk kavramları ayrı kavramlardır.
Toplum içinde yaşayan insan için belli bir düzene uyma zorunluluğu vardır. Çünkü rastgele bir araya gelmiş insanlardan ayrılabilmek için, toplum içindeki bireylerin örgütlenmesi, işbölümü yapması, birbirlerine olan bağımlılıkları ve dayanışmaları gerekir. Aristo ( ilk çağ Yunan düşünürü), “İnsan sosyal bir hayvandır” ifadesi ile insanın toplum içinde yaşamasının gerekliliğini özetlemişti.
DÜZEN kavramını; “ Her şeyi bir sırayla, bir amaca göre, kendine ayrılmış, uygun yerde bulunması ve doğru biçimde işlemesi” veya “Kargaşanın ve kuralsızlığın olmaması” diye tanımlayabiliriz. Burada önemli olan nokta düzenlenmenin mutlaka bir “sınırlama” getireceğidir. Toplum düzeninin özgürlükleri sınırlayıcı bu özelliği yanında, insan ancak toplum içinde var ise “ temel özgürlükleri” bir anlam taşır.
Her toplumda bireylerin uyması beklenen bir takım kurallar vardır. Bu kuralların tümüne “Toplumsal Davranış Kuralları– Sosyal Düzen Kuralları” denilir. Hukuk kurallarının dışında, ahlak kuralları, din kuralları, görgü kuralları da, toplumsal davranış kurallarını oluşturur.
Hukuk kuralları, toplum içindeki kişi davranışlarını düzenleyen ve uyulması devlet gücü, devlet yaptırımı, devlet müeyyidesi ile sağlanmış bulunan kurallar denilir. Hukuk düzeni; kanunların tanıdığı yetkilerin, izinlerin, koyduğu yasak ve emirlerin toplamıdır. Hukuk düzenine girme insan aklının bir sonucudur. Hukuk sistemleri her toplumun kendi sosyal, ekonomik ve politik ihtiyaçlarına göre kurulmuş hukuk düzenleridir. Örneğin, Avrupa Hukuku, Roma – Cermen hukuk sistemine; Anglo-Sakson (Amerika, İngiltere gibi) ülkeleri Common Law (ortak hukuk- örf adet hukukuna dayanan bir sistem) hukuk sistemine; Bazı ülkelere Dini veya Sosyalist hukuk sistemlerine dâhildir.
Ahlak kuralları, “İyi” davranışın, hukuk kuralları ise “Haklı” davranışın ne olduğuna cevap verir. Örneğin ahlak kuralları, yardıma muhtaç olanlara yardım edilmesini ister. Hukuk kurallarında baktığımızda ise, örneğin; Medeni Kanun (MK) 364 maddesiyle, “Herkes, yardım etmediği suretle yoksulluğa düşecek üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür” hükmü konulmuştur. Ahlak kurallarını yaptırımı manevidir (vicdanın sesi). Hukuk kurallarının yaptırımı ise Devlet Gücüdür. Kanun koyucu, pozitif hukuk kuralları içinde ahlak kurallarına da gönderme yapmıştır.
Din Kuralları, asıl olarak insanların yaratan Allah ile olan ilişkilerini düzenler. Bunun yanında din dünyevi ilişkilere ait emirler de içerir. Örneğin, İslam dininin kaynaklarından doğan İslam hukuku bilimine “İlm-i Fıkıh” denir. Fıkıh, ilminin belirlediği hukuk kurallarının bütünü “Şeriatı” oluşturur. Hukuk kuralları ise dinamik kurallardır, ihtiyaçlara uygun olarak değiştirilebilir. Din kurallarını yaptırımı Uhrevidir ve Allah korkusudur. Hukukun yaptırımı ise Devlet gücüdür.
Görgü Kuralları, kişilerin toplum içindeki sosyal davranışlarını düzenler. Kişilerin selamlaşması, resmi toplantılardaki kıyafetler, misafir ağırlama görgü kuralları ile düzenlenmektedir. Görgü kurallarının hukuk kuralına dönüşmesi ender de olsa mümkündür. Örneğin, Askerlerin selam mecburiyeti ve T.C. Devlet ve Dışişleri Protokolünü düzenleme ve yürütme görevi (KHK) ile Dışişleri Bakanlığı’na verilmiştir. Görgü kuralları özellikle aynı çevreye mensup kişilerin karşılaştıkları belli zaman dilimlerindeki davranış biçimlerini öngörür. Hukuk kuralları ise ülkenin tümünde geçerlidir. Görgü kurallarının yaptırımı toplumdaki bir takım değer yükümleri ile sosyal bir baskı oluşturmasıdır.
İnsan toplumunun mutlaka bir düzene dayanması gerektiğini belirtmiştik. Bu düzenin temelini de hukuk kuralları oluşturacaktır. Hukuk düzeni bulunmayan bir toplum düşünmek imkânsızdır. Toplumun olduğu yerde hukuk vardır, (Ubi societas, ibi ius).
HUKUKUN TANIMI
HUKUK NEDİR?
Hukuk kavramına bağlanan değişik anlamları şu şekilde özetleyebiliriz:
- Hukuk, hak kavramının çoğuludur. Fakat Türk pozitif hukukunda ayrı kavramlardır.
- Hukuk, halk dilinde kullanımı ile dostluk ilişkisini vurgular (iyi bir hukukumuz var).
- Hukuk bir davaya bakacak yargı organını ya da davanın niteliliğini belirler, (Hukuk davası, hukuk mahkemeleri, Ceza hukuku… gibi).
- Teknik Anlamda Hukuk ise; örgütlenmiş bir toplum içinde yaşayan insanların birbirleriyle veya kişilerin yine kendilerinin meydana getirdikleri topluluklarla ve bu toplulukların birebirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen, kişilerin hukuki güvencesini ve insan haklarını sağlamak amacıyla oluşturulan ve devlet gücü ile desteklenen, bağlayıcı, genel ve devamlı hukuk kuralarının bütünüdür.
HUKUKUN GÖRÜNÜM ŞEKİLLERİ
Hukuk kavramının değişik şekilde kullanımını sonucu hukukun görünüm şekillerini de etkilemektedir:
(i)- Pozitif Hukuk (Dogmatik Hukuk):Bir ülkede belli zamanda yürürlükte bulunan hukuk kurallarının bütününe pozitif hukuk denilmektedir. Ülkemizde yürürlükteki kanun, tüzük, yönetmelik, genelge ve yönergelerin tümü “Türk Pozitif Hukuku” nu oluşturmaktadır. Pozitif hukuk, tarihten oluşmuş bir hukuktur ve bu yüzden de tarihi gelişim içerisinde yenisi ile değiştirilmeye elverişlidir. Sadece yazılı kurallar dışında uyulması zorunlu ve/fakat henüz yazılı biçime bürünmemiş örf ve adet kuralları da pozitif hukuk içinde görülebilir. Hatta mahkeme içtihatları ve öğreti de bir dereceye kadar dâhil edilebilir. Bu halde pozitif hukukun kapsamının genişleyebilmesi karşısında sadece yetkili bir makam tarafından ve belli bir prosedüre (izlek) ile konulmuş yazılı hukuk kurallarının bütününe “mevzu (konulmuş) hukuk”, yani “mevzuat” denilmektedir. Kanunlar, KHK, tüzükler, yönetmelikler mevzuatı oluşturmaktadır. Yazılı olmayan örf ve adet hukuku mevzuat dışında, fakat pozitif hukuk içindedir.
(ii)- Doğal Hukuk (Tabii – İdeal Hukuk): Pozitif hukukun dışında ve üstünde, adaleti tam olarak yansıtan bir hukuk olarak düşünülmüştür. Doğal hukuk soyut düzeydedir ve her yerde her zaman egemen olması gereken değişmez ve evrensel nitelikte kurallar olmalıdır. Bir ülkede doğal hukuka uyulduğu oranda pozitif hukuk değer kazanır. Örneğin MK md 8’e göre, bütün insanlar “hak yeteneği” açısından ayrımsız eşittir. Gene, Any. md.10’a göre; “…herkes ayrım yapılmaksızın kanun önünde eşittir.” şeklinde temel ilke düzenlenmiştir.
HUKUKUN GÖREVİ NEDİR?
Toplumsal (sosyal) ilişkilerin bir kısmını düzene bağlayan hukuk düzeninin görevi özetle 4 alt başlık altında, şu şekilde sıralanabilir: Hukuk;
- Toplumda Barışı Sağlar: İnsanlar değişik güçlere sahiptir. Güçlü, akılsız, zayıf, kurnaz vardır. Bu güçler arasında denge kurulmasını ve kişilerin birbirlerini yok etmelerini ve aralarındaki çatışmayı güven, eşitlik ve hürriyet içinde bir barışa çevirmeyi sağlar
- Toplumda, Hukuki Güvenliği Sağlar: Herkes önceden bağlı kalacağı kuralı bilmesi ve davranışlarını ona göre ayarlaması için hukukta şekilcilik ve açıklık ilkeleri getirilmiştir. Toplumda güven duygusu artar. Örneğin, taşınmaz satışının tapuya tescil işlemi (açıklık ilkesi), resmi vasiyetnamenin, resmi şekilde yapılması (şekilcilik ilkesi) güveni sağlar.
- Toplumsal Gelişimlere Cevap Verir: Teknik ve bilimdeki hızlı ilerlemeler beraberlerinde birçok hukuki sorunu getirmektedirler. Hukuk toplumdaki değişikliklere cevap verebilmek için bazı tedbirler almıştır. Bunları özetlersek:
(i)- Hâkimin Hukuk Yaratması MK md.1,
(ii)- Hâkimin Takdir Yetkisi MK md.4,
(iii)- Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı, MK md. 2/II.
(iv)- Dürüstlük Kuralı, (Objektif İyiniyet) MK md. 2/I: Dürüstlük kuralı da diğer MK md 1,3,4 gibi Medeni Hukukunun genel kuraldır ve hem alacaklıya hem de borçluya hitap eder. Dürüstlük kuralında, doğru ve namuslu bir insandan beklenen davranış ifade edilmektedir.
4.Toplumda Adaleti Sağlar: Adalet, bir elinde haklılığı tartan bir teraziyi, diğer elide ise haklılığı savunan bir kılıcı tutmaktadır. Hukuk, adalet bilimi olarak da tanımlanır. Roma hukukunda,hukukun tanımı; “iyi ve adil olanı gerçekleştirme sanatıdır”, ifadesi ile yapılır.
Adalet Aristo’nun ayrımında göre dar ve geniş olarak ayrılır. :
a- Geniş anlamda Adalet; aklın verdiği emirleri yerine getirme yani bilgi ve ahlakla aynı anlamda hareket etmedir.
b- Dar anlamda Adalet; insanın dünya nimetlerini paylaşırken ne kendisine ne de başkalarına zarar vermeyecek şekilde hareket etmesidir. Aristo Dar adaletin de; Denkleştirici ve Dağıtıcı Adalet olarak iki yönlü olduğunu işaret etmiştir.
- A’nın camını kıran B, camın tutarı ve takılması oranında tazminat ödemelidir, (denkleştirici adalet).
- Her insanın hak ehliyeti vardır (MK 8), (denkleştirici adalet).
- Herkes, yetenek ve katkısıyla orantılı ücret almalıdır, (paylaştırıcı adalet).
- Gelir vergisinde geliri daha fazla olandan daha fazla vergi alınmalıdır, ( paylaştırıcı adalet).
Sosyal Adalet, 19. yüzyılın II. yarısından itibaren ortaya çıkmıştır. Toplumdaki hak ve ödevlerin belirlenmesinde kıstas, bütünün iyiliğidir, yani “ortaklaşa iyidir”. Sosyal Adalet düşüncesinde, her kişiye sırf kendi yetenek ve özelliklerine göre düşenin ne olduğu değil, herkese bütünün bir üyesi olarak düşen hak ve ödevlerin ne olduğu belirlenir. Ekonomik bakımdan güçlü olanın, zayıfı sömürmesini önleyen adil bir düzen amaçlanmaktadır. Örneğin; Sosyal Hizmet kurumları, adil ücret politikaları, toplu iş sözleşmeleri, grev hakkı, sosyal güvenlik kurumlarından yararlanma hakları…gibi
Adalet genel ve soyut bir kavramdır. Kanun koyucu adaletin gerçekleşmesi için Hakkaniyet İlkesini kabul etmiştir. Hakkaniyette, somut olayın özellikleri göz önünde tutularak adalet sağlanacaktır. BK md 54’de temyiz kudreti olmayan (yaptığının sonuçlarını idrak edecek akıl sağlığı bulunmayan) kişi yaptığı zararın tümünü veya bir kısmını, hakkaniyet gerektiriyorsa tazmin edeceği düzenlenmiştir.
MK md. 4 de hâkimin olayın özelliklerine göre, hukuka ve hakkaniyete uygun olarak karar vermesi düzenlenmiştir.
HUKUK KURALLARININ HUKUKİ NİTELİKLERİNE GÖRE AYRIMI
Hukuki niteliklerine göre hukuk kurallarını üç ana grupta toplayabiliriz:
a) Emredici Kurallar: Tarafların kendi iradeleri ile değiştiremedikleri ve bertaraf edemedikleri kurallarıdır. Emredici kurallar, Kamu düzenini korumak, ahlak kurallarını korumak ve zayıfları korumak için öngörülmüştür. Bir kuralın emredici niteliğe haiz olup olmadığı, o kuralın ifade ve yazılış şeklinden veya maddenin amacından anlaşılır. Örneğin; MK md 11, “Erginlik onsekiz yaşın doldurulması ile başlar.” (yazılış şeklinden)
b) Yedek Kurallar: Yedek kurallar kendi içinde tamamlayıcı ve yorumlayıcı olarak ikiye ayrılır.
- b1- Tamamlayıcı Yedek Kurallar: Bazen taraflar aralarında yaptıkları anlaşmanın ikinci derecede noktalarını düzenlemezler. İşte bu ikinci derece noktaları tamamlayan bir hukuk kuralı varsa, bu kural tamamlayıcı kuraldır. Örneğin bir borç ilişkisinde faiz öngörülmüş, fakat faizin oranı belirtilmemiş ise,kanun bunu düzenlemiş yani tamamlamıştır, (Merkez Bankası reeskont oranı).
- b2- Yorumlayıcı Yedek Kurallar: Taraflarınbir hukuki işlemde kullandıkları ve ne anlama geldiğini açıklamadıkları hususlara ilişkin bir hüküm kanunda öngörülmüşse o hüküm yorumlayıcı bir hükümdür. Örnek, kira bedelinin aybaşında verileceği kararlaştırılmış, fakat aybaşından ne anlaşılacağı hükme bağlanmamışsa BK md. 75 e göre bu ayın 1inci günüdür.
c) Tanımlayıcı Kurallar: Bir hukuki kavramın, bir müessesenin hangi anlama geldiğini açıklayan kurallar, tanımlayıcı kurallardır. Örneğin; MK 13, Ayırt etme gününü tanımlar.
TÜRK HUKUKUNDA KURALLAR KADEMELERİ (NORMLAR HİYERARŞİSİ)
1.Basamak
- Anayasa Maddeleri
- Anayasa Teamülleri (uygulamaları)
- Anayasa Mahkemesi Kararları.
2.Basamak
- Kanunlar
- KHK (olağan) (olağan üstü KHK’ leb Anayasa Mahkemesi denetimi dışındadır).
- Uluslararası Antlaşmalar: Bu antlaşmaların yeri tartışmalıdır. Çünkü Anayasadaki düzenlemelerin ışığı altında artık milletlerarası antlaşmalar uygun olarak TBMM’ce kabul edilmiş ise kanundan daha üstün bir nitelik vermek gerekecektir. Diğer yandan kanun koyucunun antlaşmanın kabulü sonrasından iç hukukta yeni bir düzenleme yapmış olması durumunda iç hukuka öncelik verilmesi kanaatimizce uygun olacaktır. Temel hak ve özgürlükler konusunda ise, Anayasadan da üstün bir konum söz konusudur denilebilir.
- Meşrutiyet Dönemine Ait Kanuni Muvakkat ve Nizamnameler
- Meclis Yorumları,
- İçtihadı Birleştirme Kararları
3.Basamak
- Tüzükler
- Objektif Kararnameler
4.Basamak
- Yönetmelikler
- Genelgeler
- Tamimler (üst makamlara gönderilen açıklama yazısı)
- Sirkülerler…
HUKUKUN KAYNAKLARI
Hukuku yaratan ve anlam veren kaynak, toplumdur. Ubi societas, ibi ius (toplumun olduğu yerde hukuk da vardır) özdeyişinin anlamı budur. Bazı kurallar kendiliğinden oluşur ki bunlara “Gelenek hukuku” denilir. Bazıları yetkili kamu kuruluşlarınca konulur ki bunlara “Yazılı hukuk” denilir. Bazı kurallar da yargıçların çalışmasının sonucudur. Bunlara da “İçtihat hukuku” denilir. Hukuk kurallarını eleştiren ve gelişmesine yardımcı olan “Öğreti (doktrin)” vardır.
Hukuk kuralları belli bir takım biçimlere bürünerek “yürürlük” kazanırlar. Kuralın yürürlük kazanması demek, toplumsal ilişkilere uygulanabilmesi demektir. Bir hukuk kuralı hangi biçimde karşımıza çıktığı önemlidir. Örneğin, bir uyuşmazlığa uygulanacak kuralı nerede bulacağımız sorusunun cevabında “Şekli (biçimsel) kaynak” ya da “Yürürlük Kaynağı” dediğimiz kavramla karşılaşırız. Buna göre; hukuk kurallarının ortaya çıkar iken büründükleri biçim yani “Şekli, Biçimsel” sınıflama şekli kaynakları oluşturur ve şu sorunların çözümünde önem taşır: Evlilik birliğini nasıl sona erdiririz ya da nasıl kurarız? Alıcı ile satıcı arasında para mı yoksa mal mı önce verilecektir?; ev sahibi kira parsını artırmak ister ise ve kiracı bunu karşılayamaz ise ne olur?. Bu örneklerde araştırılması gereken ilgili kuralın nerede olduğu ve ne biçimde olduğudur.
Hukuk kurallarının yapılış makamına göre sınıflandırılması Anayasa hukukunun konusudur.
Kaynakların bir kısmı bağlayıcıdır ve bunlara uymak zorunludur. Kanun, tüzük, yönetmelik gibi bağlayıcı kaynaklara uymak zorunlu iken, öğretinin bağlayıcılığı yoktur.
Yargı kararları yargılanan taraflar (ilgili davanın, davalısı ve davacısı) için bağlılık arz ederken, herkesi (toplumun diğer üyelerini) bağlayıcılıları yoktur.
Hukukun üç çeşit “Şekli Kaynağı” vardır:
- Asli (birincil) kaynaklar
- Tali (ikincil) kaynaklar
- Yardımcı kaynaklar
1- ASLİ (BİRİNCİL) KAYNAKLAR
Asli kaynaklar denilince, hâkimin bir anlaşmazlığı çözmek üzere ilk önce başvuracağı hukuk kuralı anlaşılmalıdır. Medeni hukukta Hâkimin ilk önce başvuracağı kaynağın ne olduğu MK md. 1’de düzenlenmiştir. Madde 1’e göre; “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konulara uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa hâkim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanılır”. Böylece ilk başvurulacak kaynak kanundur. Öğretide bu “kanun” ibaresi haklı olarak bütün “yazılı hukuk kuralları –mevzuat” şeklinde yorumlanmaktadır. Bu halde, hâkim kanuna (yasaya), kanun hükmünde kararnamelere, tüzüklere, yönetmeliklere ve içtihadı birleştirme kararlarına bakacaktır, Hangisinin önce dikkate alınması noktasında “Normlar Hiyerarşisi” dikkate alınacaktır.
Kanunlar
Kanunlar yetkili Yasama Meclislerince yapılan hukuk metinleridir. Kanunların genel, soyut ve objektif olmaları gerekir.
Kanunların genel olması niteliği, belli bir kişiye veya topluluğa yönelmeden, aynı durumda olan herkesi kapsaması ve eşitlik tanımasıdır.
Soyut bir niteliğinin olması; belli bir zaman dilimde yürürlükte kalsa bile bir devamlılığının söz konusu olmasıdır.
Türkiye’de kanun yapma yetkisi TBMM’ye aittir. Bu yetki devredilemez. Anayasanın açıkça düzenlediği hallerde kanun hükmünde kararname çıkarılır. Kanunların konusu Anayasaya aykırı olmamak üzere, kanun koyucu tarafından serbestçe saptanır
Anayasa, öteki kanunların hepsinin üstünde yer alan ve yasama, yürütme ve yargı organlarının tümünü bağlayan temel hukuk kurallarını içeren bir çerçeve niteliliğinde bir kanundur. Anayasa’nın değiştirilmesi öteki kanunlardan farklı, özel bir takım kurallara bağlanarak zorlaştırılmıştır (Any md. 175). Ayrıca md. 4’de; Anayasanın değiştirilmesi olanaksız maddeleri olarak Any md, 1, Devletin Şekli, Any md. 2, Cumhuriyetin Nitelikleri, Any md.3, Devletin Bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti, düzenlenmiştir. Bütün yalın (adi) kanunların Anayasa’ya uygun olması gerekir. Dolayısıyla kanunlar Anayasaya aykırı olamazlar. Bütün kanunların Anayasaya uygun olmasının denetlenmesi için kurulmuş olan yüksek mahkeme Ankara’da bulunan Anayasa Mahkemesi’dir.
Tüzükler
Tüzükler, Bakanlar Kurulunca yapılır. Any md. 115, göre “Bakanlar Kurulu, kanunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere” tüzük çıkarabilir. Tüzükler kanunlara aykırı olamaz. Tüzüklerin, hazırlanırken Danıştay’ın incelenmesinden geçirilmesi Anayasa uyarınca zorunludur.
Yönetmelikler
Yönetmelikler, Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri tarafından, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere çıkarılır, (Any md. 124). Yönetmelikler, kanuna ve tüzüklere aykırı kurallar içermez. Ancak, tüzüklerden farklı olarak, yönetmeliklerin çıkarılabilmesi için, bu konuda kanunla özel bir yetkinin verilmiş olması ve Danıştay’ın incelemesinden geçirilme zorunluluğu yoktur.
İçtihadı Birleştirme Kararları
Bu kararlar, yasama organı veya idare tarafından değil, Yüksek Yargı Organlarınca oluşturulan ama uygulamada kanun gibi etki doğuran ve bu yüzden normlar hiyerarşisinde 2nci basamakta yer alan hukuk kaynağıdır.
İçtihadı Birleştirme Kararları: Hâkimin diğer mahkeme kararlarını yardımcı kaynak olarak kullanacağını belirtmiştik. Yani hâkim benzer konuda daha önce verilmiş mahkeme kararlarındaki gerekçeleri ve sonuçları benimseyip benimsememeyi kendi hukuk anlayışına göre takdir eder ve onlarla bağlı değildir. Diğer yandan istisnai olarak bir yargı karar türü vardır ki bu karar yardımcı kaynak değil, “Bağlayıcı” karar ölçüsünde etkilidir. İçtihadı Birleştirme Kararları denilen bu kararlar belli bazı özel durumlarda Yargıtay, Danıştay gibi yüksek yargı organlarınca verilir ve Resmi Gazete de yayımlanır.
2- TALİ (İKİNCİL) KAYNAKLAR
Gelenek (örf ve adet) Hukuku
Bu hukuk TBMM veya Bakanlar Kurulu gibi yetkili bir organ tarafından yapılıp, yayınlanmaz. Toplum yaşamının kendi akışı içinde oluşur. MK md. 1 uyarınca uyulması zorunlu bir hukuk kaynağı haline gelebilir. Örneğin, BK md 186’ya göre; “Satım sözleşmesinde, satılan şey başka bir yere gönderilecek ise, gönderme masraflarına alıcının mı, yoksa satıcının katlanacağı konusunda – taraflar arasında bir hüküm konulmamış ise- sorun örf ve adet hukukuna göre çözümlenecektir. Diğer bir örnek olarak; Kiranın ne zaman ödeneceği konusunda kiraya alan ile kiraya veren arasında bir düzenleme mevcut değilse, kiraya alan (kiracı) kirasını örf ve âdete göre öder, (BK md. 257/I).
Örf ve adet hukuku toplum içinde yaşayış esnasında tekrarlana gelen davranış ve uygulamaların yaygın biçimde kabul görmesi ile “Alışkanlıklar” biçiminde ortaya çıkar. İkincil derecede kalan gelenek hukuku kanun kuralı ile çatışırsa kanun kuralı uygulanacaktır. Diğer yandan birçok adet ya da gelenek toplum içinde toplum içinde kabul görmesine rağmen bir hukuk kuralı olarak ikincil derecede dahi uygulanamaz. Örneğin, düğünlerde takı takmak, nişanlanma için tören yapmak bir gelenek kuralı olmakla birlikte hukuksal bir zorunluluk taşıyamaz. Bu halde örf ve âdetin uygulanabilmesi için bazı unsurlar gereklidir. Bu unsurlar üç tanedir:
- Süreklilik (maddi) Öğesi : Bir örfün oluşması için onun toplum içinde tekrarlanarak sürmesi gerekir. Bu süre için belli bir zaman aralığı vermek mümkün olmamakla birlikte, toplumca kabule uygun uzun bir süre düşünülmelidir ( Mecelle-Tanzimat sonrası Ahmet Cevdet Paşa tarafından hazırlanan İslam Dini kaynaklı, yargılama, borçlar ve kısmen de eşya hukukunu içeren ve/fakat aile ve miras hukukuna değinmeyen Osmanlı Medeni Kanunu- md 166’ya göre; “… Kadim, odur ki evvelini bilir kimse olmaya “ denilmiştir)
- Genel Kabul (ruhsal) Öğesi : Tekrarlanarak süre gelen bir çözüm ya da kuralın “geçerli” bir çözüm olduğu yolunda genel bir kabulün varlığı, yani ruhsal olarak bir “inanç” bölgesel bile olsa, çoğunluk bakımından var olmalıdır.
- Hukuksal Öğe : Bir örf ve adet uygulamasının bir hukuk kuralı olarak kabul görmesi için Devlet tarafından bunun uyulması zorunlu bir kural haline dönüştürülmesi gerekir. Bu iki yoldan mümkündür:
Örf ve adet (teamül) kurallarının Uluslararası Hukuk alanında da-özellikle deniz hukukunda- önemli bir yeri vardır. Uluslararası hukuk alanında, iç hukuktaki kanun koyucu gibi, bağlayıcı düzenlemeler yapmaya yetkili merkezi bir organın (bir yasama organının) bulunmaması teamülün önemini arttıran bir özellik olmuştur. Böylece oluşan teamüllere ilişkin konularda sanki yazılı ve bağlayıcı bir kural varmışçasına davranılmış olur. Uluslararası Adalet Divanının Statüsü’nün kaynaklarına ilişkin md 38’de “Uluslararası tamül” de yer almıştır.
Hâkimin Yarattığı Hukuk
MK md. 1 ‘de açık ifade ile yer bulan “Hâkim… Kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir” hükmünde görüldüğü üzere hukukumuzun tali kaynaklarından diğeri hâkimin hukuk yaratmasıdır. Hâkim kendisine tanınan bu yetkiyi kullanmazlık edemez. Aksi halde buna Hâkimin hak dağıtmaktan kaçınması (Hâkimin ihkakı haktan istinkâfı) denir ki, zarara uğrayan taraf hâkim aleyhine tazminat davası açabilir (HUMK md 573/ b.6). Hâkim hukuk yaratırken kanun koyucu gibi davranmalı yani, genel, soyut ve objektif bir kural yaratmalıdır. Ancak bu yeni kural bir kanun maddesi değildir. Yani diğer mahkemeleri ve kişileri bağlamaz. Hatta o kuralı bizzat yaratmış olan hâkim daha sonra önüne gelen benzer anlaşmazlıklarda bilen kendi kuralı ile bağlı değildir. Diğer yandan yapılmış bu yeni hukuk kuralı bir “İçtihadı Birleştirme Kararı” olursa bütün mahkemeler o kararla bağlıdır.
3- YARDIMCI KAYNAKLAR
Mahkemelerden verilmiş bulunan kararlar ve hukuk bilimi ile uğraşanların bilimsel görüşleri (öğreti, ilmi içtihatlar) uygulamada karşılaşılan hukuksal sorunların çözülmesi bakımından yardımcı kaynaklardır. 1 – Mahkeme Kararları ve 2 – Öğreti :
Mahkeme Kararları
MK md 1./III de “…yargı kararları” olarak hâkimin yararlanacağını belirtmiş olan kararlardır. Bu kararlar yargı yerlerinin, somut bir hak ve çıkar çekişmelerini çözmek için verdikleri kararlardır. Asıl amaçları hukuk yaratma değildir. Bu kararlar birer uygulama ürünüdür ve benzer sorunlara çözüm arayan diğer mahkemelere yardımcılığın sağlaması açısından yararlı olur.
Öğreti (Doktrin)
MK md 1/III uyarınca tıpkı yargı kararları gibi hâkim bilimsel görüşlerden de yardımcı kaynak olarak yararlanabilecektir.
HUKUKUN DALLARA AYRILMASI
Klasik devlet anlayışına göre, hukuk kuralları iki büyük dala ayrılır:
1-) Özel Hukuk (Ius Privatum)
Bu ayırımın Roma Hukuku temelli olduğu öğretide ileri sürülmektedir. Günümüzde bu ayırım artık yapay hale gelmekte ve teorik bir ayırım olarak ele alınmaktadır. Kamu hukuku ve özel hukuk ayrımında “ölçüt” olarak hangi kavramların kullanılacağı aşağıda kısaca değineceğimiz “teoriler” çerçevesinde öğretide tartışılmaktadır. Bazı hukuk dalları da günümüzde “Karma” niteliklidir.
Kamu Hukuku
Kamu Hukuku, devletin ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının örgütlenişine, işleyişine, gördükleri hizmetlere ilişkin kuralları içerir. Kamu hukuku, kişinin devlet ile ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile olan ilişkisini ve Devlet ve diğer devlet arasındaki ilişkiyi düzenleyen hukuk dalıdır.
Kamu hukuku, Devletin Yetkilerini düzenler ve onları sınırlar. Dolayısıyla “Polis Devleti” kavramı ile “ Hukuku Devleti” kavramı bu şekilde belirlenir.
Hukuk devletinde; yönetenler de tıpkı yönetilenler gibi hukuk kuralları ile bağlıdır. Hukuk devleti “ Anayasal bir düzen üzerine kurulmuş, insan temel hak ve özgürlüklerine saygılı (benimseyen), kanun önünde herkesin eşit sayıldığı, yargının bağımsız olduğu, yargıya hem idare edenlerin, hem de yönetilenlerin saygılı olduğu (uyduğu), çağdaş yaptırımların uygulandığı, suç ve cezanın belirlenmiş olduğu, kanunların geriye yürümediği” bir devlettir. Polis devletinde, ise yönetenlerin sorumluluk altına girmeden çok geniş yetkiler kullandıkları ve yönetenlerin hukuk kurallarında bağımsız oldukları bir devlet yapısı görülmektedir.
Siyasi rejim gereği, idare edenler Devlet namına birtakım yetkileri kullanırlar. İdarenin elindeki yetkiye “ Kamu Kudreti (Gücü)” denilir. Devletin üstün hukuki yetkileri olduğu kabul edilmiş ve kamu kudretine dayanan hukuk kurallarının üstün nitelik taşıdığı görüşü benimsenmiştir.
Özel Hukuk
Özel Hukuk, kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenler. Hukuki ilişkiye dâhil olan tarafların her biri karşılıklı olarak eşit durumdadır. Geçerli olan prensip “kişilerin serbest iradesi” olduğundan, bu kişiler karşılıklı olarak ilişkilerini serbestçe düzenler.
KAMU HUKUKU İLE ÖZEL HUKUK AYRIMININ TEORİLERİ
Teorilerin temeline bakıldığında, ölçüt olarak ana unsur, Devlet ve Birey ayırımı olduğu görülecektir. Bu yüzden Devlet tanımına kısaca değinmek gerekecektir.
Devlet üçü sosyolojik, ikisi de hukuksal nitelikte 5 (beş) kurucu öğeden oluşur. Bunlar öğeler özetle şunlardır:
- Devletin bir Ülkesi olmalıdır. Kara, Deniz, Hava ülkesi üzerinde bir Egemenliği olmalı ve bu belirlenmiş olmalıdır.
- Bu ülkede yaşayan bir Nüfusu olmalıdır. Ülkede yaşayan insanlar ile Devlet arasında bir tabiiyet ilişkisi olmalıdır.
- Devletin bir Yönetimi olmalıdır. Fiili bir denetime sahip bir yönetim olmalıdır.
- Devletin Egemenliği olmalıdır. Ülke ve Nüfus üzerinde denetimi gerçekleştiren bir hukuksal öğe olan egemenlik ihtiyacı vardır.
- Devletin bir Tüzel Kişiliği bulunmalıdır. Bu kişilik onun uluslararası nitelik ve boyutta haklar edinebilmesi ve yükümlülükler üstlenebilmesidir. Devletin, ayrıca diğer devletlerce siyasal ilişki kurulması amaçlı olarak tanınmasına kurucu unsur olarak gerek yoktur.
Menfaat Teorisi: Bir hukuki ilişkide kamu menfaati görülüyorsa, bu ilişki kamu hukukuna aittir. Diğer yandan özel çıkarların söz konusu olduğu ilişkilerde Özel Hukuku uygulanmalıdır. Bu teorideki zayıf nokta, Devletin, bireylere ile giriştiği kendi özel ilişkileridir. Örneğin; Devletin Adliye Binası olarak kullanmak üzere, gerçek bir kişiden bina kiralanmasındaki ilişki, özel hukuk alanına girmektedir. Burada Devletin bir Kamu Gücü kullanması ve altlık-üstlük ilişkisi görülmemektedir. Örneğin; Devletin vergi toplamasına ilişkin faaliyetlerde Devletin bir menfaati söz konusu olduğundan, bu alandaki ilişki, Kamu Hukukuna dâhildir.
Taraflar (süjeler)Teorisi: Yöneten ve Yönetilenler Teorisi de denilen bu teoride, ilişkinin taraflarından biri yöneten (Devlet), diğeri yönetilen ise, uygulanacak kurallar, kamu hukuku alanına dâhilidir. Örneğin, bir lokanta açıp işletmek isteyen kişin izin alacağı makam Belediye’dir. Burada kamu hukuku uygulanır. İlişkinin iki tarafı da, yönetilen ise artık özel hukuk geçerlidir. Bu teoride de zayıf nokta; Devletin, hukuki ilişkiye özel kişi olarak girmesidir. Örneğin; Devletin, yer kiralaması, yakıt satın alması, memuruna elbise diktirtmesindeki ilişkilerde özel hukuk uygulanır.
Egemenlik Yetkisi Teorisi: Eğer Devlet sahip olduğu egemenlik ilişkisini kullanarak hukuki ilişkiye girmiş ise, artık diğer süje kişinin iradesi, ilişkide rol oynamaz. Kişi Devletin emrine itaat eder. Bu ilişkide önemli nokta bir altlık-üstlük ilişkisinin görülüyor olmasıdır. Örneğin, Devletin bir özel kişinin taşınmaz malını kamulaştırması, askerlik yükümünü yerine getirmesi için kişiyi zorlaması davaları idare mahkemelerinde görülür. Hâlbuki devletin bir yer kiralanmasında, eşitler arası bir ilişki yani irade serbestîsi olduğundan, özel hukuk mahkemeleri yetkilidir.
KAMU HUKUKU DALLARI
- Kamu Hukuku alt dalları başta Anayasa Hukuku olmak üzere,
- İdare Hukuku,
- Ceza Hukuku,
- Genel Kamu Hukuku,
- Devletler Umumi Hukuku,
- Mali Hukuk,
- Yargılama Hukuku (yargılama hukuku da kendi içinde Hukuk Yargılaması, Ceza Yargılaması, İcra İflas Hukuku olarak ayrılır) olarak incelenmektedir.
ÖZEL HUKUK DALLARI
Özel hukuk dalları da aşağıdaki şekilde ayrıma tabi tutulur.
- Medeni Hukuk
- Borçlar Hukuku
- Ticaret Hukuku
- Devletler Özel Hukuku
Medeni Hukuk: Özel hukukun en kapsamlı dalıdır. Ülkenin vatandaşlarının birbirleriyle ve kısmen Devlet ile olan ilişkilerini düzenleyen pozitif hukuk dalıdır. Örneğin doğum ile kişinin doğum siciline (nüfus kütüğü) kaydı Medeni kanun hükümlerine göre yapılır.
- Kişiler Hukuku (madde 8–117),
- Aile Hukuku (madde 118–494),
- Miras Hukuku (madde 495–682),
- Eşya Hukuku (madde 683–1027)
Borçlar Hukuku: Borçlar Hukuku borç ilişkilerini düzenleyen hukuk dalıdır. En önemli kaynağı; 1926 tarihli “Türk Borçlar Kanunu” dur. Ancak borçlar hukukunda, Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun, Karayolları Trafik Kanunu gibi özel kanunlar da mevcuttur. Borçlar Kanunu 2 ana kısımdan oluşur:
Ticaret Hukuku: Kişiler arasındaki ticari nitelikte ilişkileri düzenleyen bir hukuk dalıdır. 1957 yılında yürürlüğe giren “Türk Ticaret Kanunu” şu kitaplardan oluşur.
- Deniz Ticareti (madde 816–1262),
Devletler Özel Hukuku: Çeşitli devletlere bağlı bulunan kişilerin arasındaki özel hukuk ilişkilerine hangi devletin kanununun uygulanacağını veya bu ilişkilerle ilgili davalara hangi devletin mahkemesinde bakılacağına dair kuralları içerir. Bu kurallar için mutlaka bir “ Yabancılık” unsuru gereklidir. İlgili Türk Temel Kanunları; “Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK)”, “Türk Vatandaşlık Kanunu”, “Pasaport Kanunu” gibi kanunlardır.
KARMA NİTELİKLİ HUKUK DALLARI
Ticari ve bilimsel gelişmeler sonucu bazı hukuk kurallarının sadece Kamu, ya da sadece Özel hukuk kapsamına sokulmasını zorlaşmaktadır. Bu yüzden Karma nitelikli hukuk dalları doğmaktadır.
Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku:
- İş Hukuku: İş hukuku işçi ile işveren arasındaki ilişkileri düzenler. Temel Kaynağı 4857 sayılı 22.5.2003 tarihli “İş Kanunu” dur. Bir hizmet karşılığı herhangi bir işte, işverene bağlı olarak ve ücret karşılığında çalışan kimseye “İşçi” denilir
100 ve üzeri gros tonluk gemilerde hizmet akdi ile çalışan gemi adamları ve bunların işverenleri hakkında 854 sayılı ve 1967 tarihli “Deniz İş Kanunu” uygulanır.
- Sosyal Güvenlik Hukuku : Sosyal güvenlik hukukunun ilk görünür amacı, bireye ekonomik güvence sağlamak olmakla birlikte, bu güvence, özde, herkese kişiliğini geliştirme olanağını vermektedir. Sosyal güvenlik politikalarının temelinde, kişiliğin geliştirilmesi ve hatta insanın mutluluğu vardır.
MAHKEMELER VE MAHKEMELERİN GENEL YAPISI
Mahkemeler, uyuşmazlık konusu somut olayda haklı olan kişi lehine karar vermek zorunluluğu olan, kanunla kurulan, devletin bağımsız yargı organlarıdır.
Medeni usul hukukunda kurulmuş olan mahkemeler, özel hukuka ilişkin uyuşmazlıkları ve ceza usul hukukuna göre kurulmuş olan mahkemeler, ceza hukukuna ilişkin uyuşmazlıkları çözümler.
Özel hukuk alanında, ceza hukukundan farklı olarak taraflar isterlerse davalarını mahkemeye götürmek yerine, tahkim yolu ile
çözümlemeye yönelebilirler.
Mahkemeler kuruluş ve işleyişlerine göre ilk derece mahkemeleri ve temyiz mahkemeleri olarak ayrılmakta iken, (temyiz = iyiyi kötüden ayırma) , istinaf yargısı ile artık üç dereceli bir sisteme geçilecektir. Üst derece mahkemeleri olan Yargıtay (ve Danıştay) ve diğer özel mahkemeler farklı kanunlar ile kurulmuştur.
MEDENİ USUL GENEL YARGISI
İLK DERECE MAHKEMELERİ
Bir uyuşmazlığın çözümü için ilk olarak başvurulması gereken ve bu uyuşmazlığı inceleyerek karara bağlandığı mahkemelerdir. İlk derece mahkemeleri “Genel” ve “Özel” mahkemelere olarak ikiye ayrılır.
1-)Genel Mahkemeler: Çözümledikleri uyuşmazlıklar belirli kişi veya kişi gruplarıyla ya da belirli işlerle sınırlandırılmamış olan mahkemelerdir. Bu mahkemeler özel kanunla kurulan “Özel Mahkemelerin” görevleri dışında kalan tüm özel hukuk uyuşmazlıklarını çözümler. Belirli bir bölgede özel mahkeme kurulamamış ise, genel mahkeme, özel mahkeme sıfatı ve yöntemi ile o uyuşmazlığı çözer. (örneğin; İş mahkemeleri her ilde henüz kurulamamıştır).
Sulh hukuk ve Asliye Hukuk mahkemeleri tek hâkimlidir. Asliye Ticaret Mahkemeleri üç hâkimlidie (Heyet, bir başkan ve 2 üyeden teşekkül eder).
- Sulh Hukuk Mahkemeleri :
Sulh hukuk mahkemelerin tek hâkimli mahkemelerdir ve Hukuk Usulü Muhakemeleri kanunun madde 8/I ’de ve bazı kanunlarda çözümleyeceği davalar düzenlenmiştir.
- Asliye Hukuk Mahkemeleri:
5235 sayılı kanun ile asliye hukuk mahkemeleri de, pratikteki uygulama doğrultusunda – hukuken- tek hâkimli olarak düzenlenmişlerdir. Birden fazla asliye hukuk mahkemesinin bulunduğu yerlerde mahkemelerden birisi “Nöbetçi Mahkeme” olarak çalışır. Dava açarken, nöbetçi olan asliye hukuk mahkemesine dilekçe verilir. Nöbetçi mahkeme dağıtımı, süregelen uygulamaya göre, işin niteliğine göre değil, mahkemeler arası iş yükünün dengelenmesine göre yapılır. Sulh hukuk mahkemesi ile özel mahkemelerin görevlerine giren işler dışında kalan tüm işler asliye hukuk mahkemelerince görülür. Asliye Ticaret Mahkemeleri, asliye hukuk mahkemesinin görev alanına giren ticari davaların çözümlendiği mahkemelerdir. Toplu mahkeme olarak bir başkan ve 2 üyeden oluşur.
- Özel Mahkemeler:
Kadastro Mahkemesi, İş Mahkemeleri, İcra mahkemeleri, Tüketici Mahkemeleri, Deniz İhtisas Mahkemeleri, Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemeleri, Aile Mahkemeleri, olarak ayrı kanunla kurulmuş mahkemelerden oluşmaktadır.
–Deniz İhtisas Mahkemesi (leri): 5136 sayılı kanunla (RG. 28.04.2004/25446) TTK madde 4’e ek fıkra konularak, HSYK’nın olumlu görüşü ile deniz ihtisas mahkemelerinin Asliye derecesinde kurulması hükmü getirilmiştir. 20.7.2004 tarihinde 370 sayılı HSYK kararı ile İstanbul 8.Asliye Hukuk Mahkemesi kaldırılarak, mahkemenin hâkimine Denizcilik İhtisas mahkemesi olarak çalışma yetkisi verilmiştir. Yargı alanı İstanbul il sınırları olan bu mahkeme, TTK’nin deniz ticaretine ilişkin uyuşmazlıklarına bakmak üzere kurulmuştur. Bilindiği üzere; 6762 sayılı TTK’nin 4üncü kitabında yer alan (md 816–1262) deniz ticareti, bayrak, gemi sicili, mülkiyet ve diğer ayni haklar, kaptan, deniz ticareti mukaveleleri, deniz kazaları, gemi alacakları ve yük alacakları konuları düzenlenmiştir. Henüz sadece İstanbul’da kurulmuştur.
YARGITAY : Yargıtay, ilk derece mahkemesinin kararlarına karşı başvurulan üst derece mahkemesidir. Danıştay ve Anayasa Mahkemesi gibi, Ankara’da kuruludur.
Dava Konusunun Miktar veya Değerine Bakılmaksızın Görevli Mahkemenin Belirlenmesi: Kanun koyucu, konusu para olan ya da para ile değerlendirilebilen bazı davaları değerine bakılmaksızın hangi mahkemede görüleceğini kendisi düzenlemiştir..
(1)– SULH MAHKEMESİNİN DOĞRUDAN GÖREVLİ OLDUĞU DAVALAR :
a- Kira Sözleşmesine Dayanan Davalar:
b- Diğer Davalar : Paylaştırma ve ortaklığın giderilmesi davaları, Zilyetliğin korunması davası, mirasçılık belgesi verilmesi, davalarında Sulh Hukuk doğrudan görevlidir.
(2)– ASLİYE MAHKEMESİNİN DOĞRUDAN GÖREVLİ OLDUĞU DAVALAR :
a- Genel : İflas davaları ve vakfa ilişkin davalar doğrudan Asliye Hukuk görevine giren davalardır. Kamulaştırma Kanuna göre ve İmar kanuna göre gene Asliye hukuk mahkemeleri doğrudan görevlidir.
b- Kişi Varlığına İlişkin Davalar : Maddi bir değere sahip olmayan kişi haklarından kaynaklanan davalar da –boşanma, babalık ve neseple ilgili ve benzeri davalar- asıl görevli Asliye Hukuk mahkemeleridir.
MEDENİ USUL YARGISINDA YETKİ
Yetki bir davaya hangi yerdeki görevli olan mahkeme tarafından bakılacağını belirler. Görevli mahkemeyi sulh, asliye veya özel bir mahkeme olarak belirledikten sonra, davanın hangi yerdeki görevli mahkemede açılacağını tespit etmek gerekir. Bu tespit ise yetki kurallarına göre yapılır. Mahkemelerin yargı yetkisi dava konusunun değeri yanında yer itibarıyla da sınırlandırılmıştır. Mahkemeler bulundukları ilçenin sınırları içinde yargı yetkisine sahiptirler.
merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılır.
CEZA USUL YARGISI
Ceza Mahkemelerinin Madde (Görev) Yönünden Yetkisi
Mahkemelerin görevlerini “kanun” gösterir (CMK md 3).
Görev kavramı görülen işi yani yapılan faaliyeti ifade eder. Mahkemenin hangi işlere bakabildiği “görev” unsurunu ve/fakat somur olayla ilgili olarak yani süje esas alındığında “o” işe bakılması ise mahkemenin “yetkisi” unsurunu oluşturur.
a- Sulh Ceza Mahkemeleri Yönünden Görev Yetkisi: Kanunların ayrıca görevli saydığı haller saklı kalma üzere, 2 (iki) yıla kadar –iki yıl dâhil- hapis cezaları ve bunlara bağlı adli para cezaları ile bağımsız olarak hükmedilecek adli para cezalarına ve güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerin uygulanması, sulh ceza mahkemelerinin görevleri içindedir, (Adli Teşkilat K. md 10).
b-Asliye Ceza Mahkemeleri Yönünden Görev Yetkisi: Asliye ceza mahkemesinin yargı yetkisine giren suçlar Kanunda ayrıca belirtilmemiştir. Ağır ceza ile sulh ceza mahkemesinin yetki alanına giren suçlar dışındaki suçlara Asliye Ceza mahkemeleri bakar, (kanunların ayrıca görevli saydığı haller saklı kalma üzere).
c-Ağır Ceza Mahkemeleri Yönünden Görev Yetkisi:
Ağır ceza mahkemeleri, kanundaki istisnalar saklı kalarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezası gerektiren suçlarla TCK da yer alan;
– Yağma (md.148), İrtikâp (yiyicilik- memurun haksız menfaat sağlaması,md 250) , Resmi belgede sahtecilik (md.204) , Nitelikli dolandırıcılık (md.158), Hileli iflas (md.161) ; suçları ile ilgili davalara bakar.
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin (DGM) kaldırılması ile yargı çevresi birden çok ili kapsayan (Özel) Ağır Ceza Mahkemeleri ise; Örgütlü uyuşturucu suçlarına, örgütlü haksız kazanç sağlama suçlarına, devletin güvenliğine karşı suçlara, devlet düzenine-milli egemenliğe karşı işlenen suçlara bakar. Maddelerdeki suçlardan suçun üst sınır ceza sınırına göre görevli mahkeme tayin edilir.