Bahriye Nâzırlığı Dönemi (1867-1922):Sultan Abdülaziz döneminde ağır dış borç yükü ile oluşturulan ve sayıca dönemin güçlü donanmaları arasında gösterilen Osmanlı Donanması, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda etkin bir rol oynayamadığı ve yenilgiyi önleyemediği gerekçesiyle, Sultan II. Abdülhamit (1876-1909) tarafından 33 yıl boyunca Haliç’te atıl tutulmuştur. Ancak Sultan II. Abdülhamit’in, donanmayı modern ve çağdaş fikirlerin yeşerdiği bir alan olarak görmesinin ve saltanatına zarar verebileceğini değerlendirmesinin bu üzücü kararın alınmasında büyük rol oynadığı ifade edilmektedir. Donanma gemilerinin Haliç’te uzun yıllar hareketsiz tutulması, Osmanlı İmparatorluğu’nun denizcilik faaliyetlerine büyük bir darbe indirmiştir. Bu karanlık dönemin ilk ve en acı yansıması, 1864 yılında İstanbul Tersânesi’nde inşa edilen ve 13 yıl hiç seyir yapmamış olan Ertuğrul Fırkateyni’nin, iade-i ziyaret amacı ile gittiği Japonya’da, 18 Eylül 1890 günü kayalıklara çarparak batması olmuştur. O dönemde tüm imparatorluğu derin bir üzüntüye boğan bu olayın sonucunda 533 denizcimiz şehit düşmüştür. Ertuğrul Fırkateyni batmış olmasına rağmen, Japon ve Türk halkları arasında günümüze dek uzayan bir yakınlaşma başlatmış ve bir anlamda Türk-Japon dostluğunun sembolü olmuştur.
Yunanistan’ın 1897 yılında Girit’i işgal etmesi ile başlayan Osmanlı-Yunan Savaşı’nda, Osmanlı Donanması bir kısım unsurlarıyla sınırlı olarak faaliyet göstermişse de, üstün bir harekât yeteneğine sahip olmadığı ve eğitim yönünden zayıf olduğu için başarılı olamamıştır. Donanmanın Osmanlı-Yunan Savaşı’nda faaliyet gösterememesi ve Bahriye Nâzırı Hasan Hüsnü Paşa’nın da teklifi üzerine, Sultan Abdülaziz döneminde görev yapan bazı gemilerin onarılmasına ilave olarak yeni gemilerin alınmasına karar verilmiştir. Bu kapsamda, 1903 yılında Hamidiye Kruvazörü ile Ertuğrul ve Söğütlü Yatları İngiltere’ye, Mecidiye Kruvazörü Amerika’ya, 1906 yılında Berk-i Satvet ve Peyk-i Şevket Torpido Kruvazörleri Almanya’ya sipariş verilmiştir. Bu girişim ile donanmanın yeniden güçlendirilmesi için büyük bir adım atılmışsa da, yeni gemiler diğerleri gibi Haliç’te atıl tutulmuştur.
Amerika’da 1904’te inşa edilen Mecidiye Kruvazörü
Almanya’da 1906’da inşa edilen Berk-i Satvet Kruvazörü.
Güçlü bir donanmanın mevcut olmaması nedeniyle son dönemlerde neredeyse süreklilik kazanan toprak kayıplarının önlenmesi için Osmanlı Deniz Gücü’nün ileri gelenleri, 14 Temmuz 1909 günü Donanma Cemiyeti, diğer adı ile Donanma-i Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyetini kurmuştur. Bu cemiyetin yoğun gayreti ile kısa zamanda yüklü miktarda para toplanmış ve bu kaynak ile Almanya’dan 1910 yılında Yadigâr-ı Millet, Gayret-i Vatanîye, Numune-i Hamiyet ve Muavenet-i Milliye Muhripleri ile Barbaros Hayreddin Zırhlıları satın alınmıştır. Donanmanın geliştirilip güçlendirilmesi için finansal kaynak yaratma çabalarına paralel olarak dünyadaki yenilikleri takip etmek, yeni bir eğitim doktrini geliştirmek amacıyla İngiliz Amiral Gamble’ın başkanlığında bir heyet görevlendirilmiş, I.Dünya Savaşı’nın başlangıcından itibâren imparatorluğun siyâsi tercihleri doğrultusunda, bu kez de bir Alman Heyeti donanmanın yeniden teşkilâtlanma çalışmalarında yer almıştır.
Almanya’da 1910’da inşa edilen Turgutreis Zırhlısı.
Almanya’da 1910’da inşa edilen Barbaros Hayreddin Zırhlısı.
Trablusgarp Savaşı’nı izleyen Balkan Savaşı’nda (1912-1913) ise, Osmanlı Donanması bir taraftan arızalı gemileri onarırken, diğer taraftan kara kuvvetlerini lojistik açıdan deniz ulaştırması ile desteklemiştir. Çatalca Hattı’nın savunmasına ve Bulgar taarruzunun durdurulmasına katkı sağlamıştır. Diğer taraftan Osmanlı Donanması, Ege’de 16 Aralık 1912 tarihinde yapılan İmroz ve 18 Ocak 1913 tarihinde yapılan Mondros Deniz Muharebeleri’nde Yunan Donanması karşısında başarılı olamamıştır. Bu dönemde Ege ve Akdeniz’de, Kd. Yzb. Hüseyin Rauf Bey (Rauf Orbay) komutasındaki Hamidiye Kruvazörü, yedi buçuk ay süreyle akınlar düzenleyerek Yunan Donanması’na kayıp ve hasar vermiştir. Her ne kadar bu harekât savaşın sonucunu değiştirmemişse de, tüm dünyada büyük hayranlık uyandırmıştır ki, gemisiyle birlikte bir komutanın yeterli lojistik destek sistemi ve üs imkânları olmaksızın tek başına tamamladığı, gerektiğinde tarafsız ülkeleri de kapsayan uluslararası hukuk kurallarından en iyi şekilde yararlanarak lojistik destek sağladığı, son derece başarılı aldatma taktiklerinin uygulandığı parlak bir deniz harekâtıdır. Balkan Savaşı sonrasında paraları ödenmiş olmasına rağmen, Sultan I.Osman ve Reşâdiye savaş gemilerine İngiltere’nin el koyması, Osmanlı kamuoyunu geniş ölçüde etkilemiştir.
⦁ Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte Osmanlı Devleti tarafsızlığını ilan etmiştir. Ancak, Almanya ile 02 Ağustos 1914 tarihinde yapılan askerî ittifak sebebiyle ülke içinde genel bir seferberlik başlatılmıştır. Bu sırada, Akdeniz’de bulunan Goeben ve Breslau adındaki iki Alman harp gemisi Adriyatik ve Mora açıklarında bulunan İngiliz Donanması’nın baskısı nedeniyle 10 Ağustos 1914 günü Çanakkale Boğazı’na girmiştir. Osmanlı Devleti de tarafsızlığını bozmamak için bu gemileri satın aldığını açıklamış ve 16 Ağustos 1914 günü bu gemilere Türk Bayrağı çekilerek, Yavuz ve Midilli adları verilmiştir. Bununla birlikte, Osmanlı Hükümeti, 27 Eylül 1914 günü Çanakkale Boğazı ve Ege Denizi çıkışını mayınlatarak, 01 Ekim 1914 tarihinden itibâren Boğaz’ın kapandığını bütün dünyaya ilan etmiştir. Bu sırada, Donanma Komutanlığı’na atanmış bulunan Alman Amiral Souchon, Yavuz ve Midilli gemilerinin de bulunduğu Osmanlı Donanması’nı keşif, gözetleme ve muhtelif eğitimler yaptırmak gerekçesiyle 27 Ekim 1914 tarihinde Karadeniz’e çıkarmış Sivastopol’u, Novorosisk’i, Odessa Limanı’nı 29 Ekim 1914 sabahı bombalamış ve bu olay Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesine neden olmuştur.
Osmanlı Devleti tarafından satın alınarak Midilli Kruvazörü olan Alman Breslau gemisi.
Osmanlı Devleti tarafından satın alınarak Yavuz Kruvazörü olan Alman Goeben gemisi.
Doç. Dr. Yasemin NEMLİOĞLU KOCA
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ
DENİZCİLİK FAKÜLTESİ
DENİZCİLİK KÜLTÜR VE TARİHİ
DERS NOTLARI