Doğu-Batı ilişkilerinde Denizcilik ve Anadolu
Anadolu’nun bulunduğu coğrafyanın Doğu-Batı ilişkilerindeki önemini belirledikten sonra, bu yarımadanın kullanımında söz alan devletlerin özelliklerinin bilinmesi gerekir. Doğu-Batı ilişkilerinde oynadıkları roller, farklı amaçlarla karşılaşan bu devletlerin özelliklerini de belirlemektedir: Doğu üretim bölgelerini Batı’nın işgalinden koruyacak olan asker devletler ve Batı’nın ticaret gücüyle Doğu’yu baskı altında tutacak yayılmacı-koloni devletler.
Tarihte Anadolu’daki ilk asker devleti olarak Asur Devleti’ni, karşısında ise Batı’nın savaşçı göçebe küçük site devletlerini görmekteyiz. Anadolu’da ilk kolonilerin bu dönemde kurulması rastlantı değildir. Asurluların yıkılışından sonra bu görevi Pers Devleti devralmış, karşısında ise Yunan site devletleri Batı’nın öncülüğünü üstlenmiştir. Bu dönem her yönden tam bir Doğu-Batı ayrımının yapıldığı dönem olarak dünya tarihinde öne çıkmaktadır. Yunanlıların Batı uygarlığında yeri tartışılmaz derecede özel ve kesindir. Yunan Batı’nın başlangıcı ve atasıdır, zenginliği ve mirasıdır. Batı Yunanlılık’ta Doğu’ya karşı kimliğini bulmuştur. Yunan, Batı’yı(Doğu’yla doğrudan ilişkisi olmayan Avrupa’yı) ticari ilişkiler çerçevesinde örgütleyecektir. İlk Yunan site devletleri Anadolu ve Yunanistan kıyılarında koloniler olarak ortaya çıkmış ve Doğu’ya karşı siyasi olarak da ilk örgütlenmeleri oluşturmuştur. Atina ve diğer Yunan şehir devletleri deniz ticaretine dayalı ve aynı zamanda Doğu’ya karşı gelebilecek nitelikte savaşçı devletlerdir. Tarihin en önemli savaşlarından Truva savaşı Doğu ve Batı’nın karşılaşmalarından yalnızca biridir. Burada savaşanlar sadece Truva ve Yunan halkları değil Doğu-Asya ve Batı-Avrupa halklarıdır. Her ne kadar destanlarda ve söylencelerde farklı anlatılsa da, ilk dünya savaşı olarak kabul edilebilecek bu savaşın amacı, dünya egemenliğinde(bilinen dünyanın bugüne göre çok dar olduğu düşünülürse) boğazların hâkimiyetini ele geçirmektir. Çünkü Anadolu’ya hâkim olan Dünya’ya hâkim olacaktır. Tarihin Babası Heredotes’un(Halikarnassos-Bodrum-Anadolu’da doğmuş olmasına rağmen batılı kimliğini her zaman vurgular) tarihin başlangıcı olarak Truva Savaşları’nı seçmesi başta açıkladığımız Batılı Tarihi de aydınlatmaktadır. Truva Savaşları’ndaki diğer ince bir nokta ise tahta at yani bugünkü anlamda
hilecilik, bu savaşlardan sonra Batı’nın Doğu’ya karşı sürekli kullandığı yöntemlerden sadece biridir: Amaçları için dost görünme ve zamanı geldiği anda harekete geçme. Savaşın sonunda ise Truva’nın düşüşüyle Anadolu üretici toplumlarından Hititler ortadan kalkmış ve Yunan kolonizasyonunun(ticaret üsleri) Karadeniz ve Akdeniz’de yayılışı hızlanmıştır. Ayrıca Fatih S.Mehmet’in İstanbul’u fethetmesinden sonra Truvalılar’ın intikamını aldığı rivayeti, Doğu ile Batı’nın daima karşı karşıya geleceğinin de belirtisidir. Yine I. Dünya Savaşı’nın en önemli savaşını Çanakkale Savaşı’nın oluşturması, aynı karşıtlığın içinde Osmanlı Devleti’ni bitiren Mondros Ateşkes Antlaşması’nın da Yunanistan’da İngilizlere ait Agamemnon zırhlısında yapılması tesadüf olmasa gerekir.
Truva Savaşlarından sonra Yunan site devletleri ve kolonilerinin yayılışı hızlanmış, İskender’in(Truva kahramanı Achillius’dan sonraki yeni kahraman) ortaya çıkışıyla ilk defa tüm Batı tek çatı altında toplanmaya ve Perslere-Doğu’ya karşı güç oluşturmaya başladı. İskender’in Asya Seferi hem Batı’nın Doğu’yu yakından tanımasına(Batı sömürgeciliği Doğu’yu tanımakla başlar), hem de yeni İskender şehirlerinin(İskenderun, İskenderiye…) kuruluşuyla ticarette dengenin Batı lehine dönmesine neden oldu. Aynı zamanda bu dönemin, Doğu’yla doğrudan ilişki nedeniyle bilimsel gelişmenin ve özellikle coğrafyacılık-denizciliğin başladığı dönem olduğunu görmekteyiz. Ancak İskender tüm halkları barındıran büyük dünya imparatorluğunu kurarken, Doğu’ya medeniyet götürme düşüncesiyle Doğu’yu Batılılaştırmaya çalışmış, bu da devletinin sonunu getirmiştir.
İskender’in mirasını alan ancak onun yaptığı hataları yapmayan Roma İmparatorluğu ise yükselen Batı’nın yeni nitelikli gücü oldu. Coğrafi konum olarak da Yunan’dan daha iyi şartlara sahip olan Roma, hem Avrupa’nın iç kesimlerine(Alpler’in ard bölgesi) kadar örgütlenmesini tamamlamış, hem de Akdeniz, Karadeniz ve Ege Denizleri yoluyla liman ve ticaretin ana yöneticisi rolünü almıştır. Akdeniz için Mare Nostrum-Bizim Deniz deyimini kullanmaları Anadolu ve Akdeniz çevresindeki alanları doğrudan sömürgeleştirdiklerini göstermektedir. Doğu’yla bağlantı kuran tüm yollar Roma denetimindedir ve bu durum siyasi ve askeri olarak da kendisine güç katmaktadır. “Her yol Roma’ya çıkar” sözü imparatorluğun kuruluş temellerini de açıklamaktadır. Aynı zamanda ileride Batı dünyasının tamamlayıcı unsuru olacak Hristiyanlık da bu yollar aracılığıyla dünyaya(Avrupa) yayılmıştır. Roma’nın karşısında Doğu’nun güçlü bir asker devlet çıkaramaması imparatorluğun sınırlarını genişletmiş, hatta Baharat ve İpek Yolları’yla en doğudaki büyük üretici Çin ile bile doğrudan ilişkiye girilmiştir. Doğu ilk defa bu kadar savunmasızdır. Roma’nın Akdeniz ve Hint Okyanusu hakimliği ve ticareti ve Doğu’nun savunmasızlığı IV.yy’a kadar İranlıların(Sasaniler) ortaya çıkışıyla son bulmaktadır. Toprakların aşırı genişlemesi dolayısıyla yönetimin zorlaşması Roma’nın Batı ve Doğu olarak bölünmesine, yine coğrafi şartlardan ve Doğu’yla kurulan ticari ilişkiden dolayı İstanbul’un yeni bir merkez olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Constantinus’un Doğu Roma’yı Avrupa, Asya ve Afrika’nın yakınlaştığı Anadolu’da ve birleştiği İstanbul’da kurması, Doğu-Batı ilişkilerinde de yeni bir başlangıcın ilk adımıdır. Bundan sonra Batı, Doğu ile ilişkilerini siyasi, ticari, dini ve sosyal olarak İstanbul-Bizans aracılığıyla kuracaktır. Aynı zamanda Doğu ile doğrudan ilişki kuramayan Batı, Ortaçağ’da içine kapanacak ve şatoların ardına saklanacaktır.
Doç. Dr. Yasemin NEMLİOĞLU KOCA
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ
DENİZCİLİK FAKÜLTESİ
DENİZCİLİK KÜLTÜR VE TARİHİ
DERS NOTLARI